@article{article_1606941, title={İsmâiliyye Şia’sının İmâmet Anlayışı}, journal={Ordu İlahiyat}, pages={17–36}, year={2025}, DOI={10.70674/oi.1606941}, author={Bayer, Azmi and Akoğlu, Muharrem}, keywords={History of Islamic Sects, Shi’ite, Ismaili, İmâmate, İmam.}, abstract={Şiî düşüncenin temel inanç esaslarından biri olan imâmet, tarihsel süreç içinde sosyokültürel ve siyasal koşulların etkisiyle önemli değişimlere uğramıştır. Bu değişim, özellikle imâmet kurumunun itikadî boyutunda, ilk dönem Şiî anlayışından belirgin farklılıklar doğmasına neden olmuştur. İmâmet, Şiî geleneğinde usûlü’d-dîn yani dinin temel prensiplerinden biri olarak kabul edilirken, bu prensibin yorumu ve uygulanışı farklı Şiî mezhepler arasında ayrışmalara yol açmıştır. Bu bağlamda İsnâaşeriyye Şiîlerinden sonra ikinci büyük Şiî Müslüman topluluğu olan İsmâiliyye Şia’sı, imâmet kurumuna dair geliştirdiği özgün yaklaşımıyla dikkat çeker. İsmâiliyye Şia’sının İsnâaşeriyye Şiîlerinden ayrılış süreci, altıncı imam Cafer es-Sâdık’ın vefatı sonrası ortaya çıkan imâmet krizine dayanmaktadır. Bu kriz, Cafer es-Sâdık’ın halefinin kim olacağı konusunda yaşanan görüş ayrılıkları sonucu Şiîler arasında bölünmeye neden olmuş; İsmâilîler, Cafer es-Sâdık’ın büyük oğlu İsmâil’in veya onun soyundan gelenlerin imâmet hakkına sahip olduğunu savunarak kendi imam silsilelerini oluşturmuşlardır. İsmâiliyye Şia’sının imâmet anlayışı, tarihsel gelişim sürecinde iki temel aşamaya ayrılır. Birincisi Setr (gizlenme) dönemi; ikincisi ise Zuhur (açığa çıkma) dönemidir. Setr döneminde, İsmâilî imamlar Abbasîler gibi egemen siyasî güçlerin baskısı altında oldukları için faaliyetlerini gizli yürütmek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde imamların daveti, özel olarak yetkilendirilmiş dâîler aracılığıyla ve genellikle gizlilik içinde sürdürülmüştür. Zuhur dönemi ise, özellikle 10. yüzyılda kurulan Fâtımî Devleti ile başlamış ve bu dönemde imamlar hem dini hem de siyasî liderlik konumuna yükselmişlerdir. Fâtımîler, imâmet anlayışlarını devletin resmî ideolojisi haline getirmiş ve bu doğrultuda toplumsal yapıyı şekillendirmişlerdir. İsmâiliyye Şia’sının temel öğretilerinden biri, imamın mâsum (ismet sahibi) olması ve ona itaatin zorunlu (vâcib) kabul edilmesidir. İmamın mâsumiyeti, toplumunun düzeni, birliği ve dinin sahih şekilde idaresi açısından vazgeçilmez bir unsur olarak değerlendirilir. Bu imam, altıncı imam Cafer b. Ebî Tâlib’in soyundan gelir ve bir önceki imam tarafından belirlenmiş olur. İmâmet, babadan büyük oğluna imam olarak belirlenmesi şeklinde ardıllık yoluyla devam eder. İsmâilî düşüncesinin merkezinde yer alan imam inancı, yalnızca teorik ya da soyut bir kabul olarak kalmaz, bireyin gündelik yaşamında sergilediği ahlâkî tutum ve davranış biçimlerini de derinden etkiler. İmamların huzuruna çıkmadan önce yapılması gereken maddî hazırlıklar bedensel temizlik, güzel koku sürünmek, temiz ve özel giyinmek gibi yalnızca biçimsel nezaket kuralları olarak değil, aynı zamanda içsel bir bağlılık ve saygının dışa yansıması olarak değerlendirilir. Bu bağlamda, İsmâiliyye Şîa’sında imam ile ahlak anlayışı arasında güçlü bir bütünlük bulunmaktadır.}, number={5}, publisher={Ordu University}, organization={No external funding was used to support this research.}