@article{article_1702685, title={Güner Sümer’in Basılmamış İki Hikâyesi}, journal={21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum}, volume={14}, pages={323–346}, year={2025}, author={Beşli, Canan}, keywords={Story analysis, Güner Sümer’s Stories, Güner sümer}, abstract={ÖZET Bu çalışma, 1950’li ve 60’lı yılların Türkiye’sinde bireyin yalnızlığı, toplumsal çözülme ve varoluşsal sıkışmışlık temaları etrafında şekillenen Güner Sümer’in hikâyeciliğini, özellikle Cinayet ve Zarife adlı metinler üzerinden incelemektedir. Güner Sümer’in edebiyat ve tiyatro hayatı, bireysel ve kültürel dönüşümlerin merkezinde yer alan üretken bir sanatçı profili çizmektedir. Sümer’in hikâyeleri, kentleşmenin birey üzerinde yarattığı yabancılaşma, yoksulluk, toplumsal baskı ve psikolojik çözülme gibi olgulara odaklanmaktadır. Cinayet adlı hikâye, İstanbul’un sosyokültürel çelişkileri ve birey-toplum çatışması ekseninde gelişen, psikolojik gerilim ve ahlaki çöküşün iç içe geçtiği çok katmanlı bir anlatıdır. Anlatıcının tanrısal ve öznel bakış açısıyla işlenen hikâyede, karakterlerin iç dünyası detaylı biçimde aktarılırken; mekân kullanımı sınıf farklılıklarını gözler önüne sermektedir. Bânu ve Suat gibi karakterler, ahlaki çöküntünün, şiddetin ve bağımlılığın psikolojik izdüşümleri olarak konumlandırılırken, Jâle gibi figürler bu yozlaşmış ortamda hâlâ korunabilen insani değerlere işaret eder. Zarife adlı hikâye ise toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla, köyden şehre göç eden bir kadının, aile içi şiddet ve ekonomik sömürüye karşı direnişini konu edinir. Zarife, ataerkil sistemin temsilcisi olan kocası Ahmet’e karşı hem ruhsal hem fiziksel mücadele verir; ancak özgürlük çabası trajik bir sonla sonuçlanır. Hikâye, kadın emeği, bağımsızlık arayışı ve ahlak normları üzerinden kadının nasıl baskılandığını ve bu baskının hangi yollarla içselleştirildiğini gösteren bir anlatıdır. Her iki hikâye de, Sümer’in birey merkezli anlatım tarzı, şiirsel ve metaforik dili, iç monolog ve bilinç akışı tekniklerini kullanışı açısından dikkate değerdir. Anlatılar, yalnızca bireysel krizlerin değil, aynı zamanda sınıfsal eşitsizliklerin ve toplumsal ahlakın çözülüşünün bir yansımasıdır. Sümer’in karakterleri, ahlaki olarak “kötü” değil, çoğu zaman “çaresiz” figürlerdir; bu da onun insanı anlama ve anlatmadaki inceliğini ortaya koyar. Bu çalışma Güner Sümer’in hikâyeciliğini edebi, sosyolojik ve psikolojik açılardan ele almakta; yazarın Türk edebiyatında varoluşsal sorgulama ile toplumsal duyarlılığı birleştiren özgün anlatılarını analiz etmektedir. Sümer’in metinleri, hem döneminin hem de evrensel insanlık durumlarının bir temsili olarak değerlendirilebilir. Anahtar Kelimeler: Hikaye tahlili, Güner Sümer’in Hikayeleri, Güner Sümer}, number={41}, publisher={Türk Eğitim-Sen}