Great European states believed that, through their triumph in the World War I and the Mondros Armistice Agreement which they compelled Turks to sign on October 30,1918, they had taken the opportunity to demolish the Ottoman Empire called “Sick Man” by them. It was a trifling obstacle for the Entente states to legalize and legitimize the advantages they had gained with the Mondros Armistice Agreement and to direct the İstanbul Government in line with their own motives. They would try to overcome these obstacles and to break the resistance by way of intimidation or occupation despite the armistice, pass over the manifested resistance and dictate the Treaty of Sevres which was to enslave Turks under the guise of peace. This injustice launched by great European states ripened Anatolia-centered national struggle under the leadership of Mustapha Kemal Pasha, which in turn paved the way for the Turkish Grand National Assembly emanating from this nation to be an authority de jure. All the plans collapsed when the Turkish Grand National Assembly opposed the treaty by saying, “we can not draw up a peace settlement with the Entente Governments on no consideration and pretext as long as the Treaty of Sevres is exposed”, whereas it had been approved by the Council of the Sultanate on July 22, 1920, in contemplation of “existing feebly rather than falling down”. The Treaty of Sevres claimed its place in history despite the distortion it created in the minds of Turks in such a way that it was interpreted as “delivering our heads out of a window to the hands of marauders while leaving our bodies inside a very safe and solid building.”
Avrupalı büyük devletler, “Hasta Adam” olarak niteledikleri Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırma fırsatını Birinci Dünya Savaşı galibiyeti ve 30 Ekim 1918’de Türklere imzalattıkları Mondros Mütarekesi ile elde ettiklerine inanıyordu. Mütareke ile elde ettikleri menfaatleri hukukileştirerek meşrulaştırmak, İstanbul Hükümetini kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmek İtilaf Devletleri için halledilmesi gereken küçük bir engel halini almıştı. Bahsi geçen engelin aşılması, direnişlerin kırılması gözdağıyla ya da mütarekeye rağmen işgallerle gerçekleştirilmeye çalışılacak, gösterilen direniş hareketleri görmezlikten gelinecek ve barış adına Türklere esaret zinciri vuran “Sevr Barış Antlaşması” dikte ettirilecektir. Avrupalı büyük devletlerin başlattığı bu haksızlık Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Anadolu merkezli ulus mücadelesini olgunlaştırmış ve bu da ulusun içinden çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni meşrû bir mercî durumuna getirmiştir. Sevr Antlaşmasının, Şûrayı Saltanat tarafından 22 Temmuz 1920’de “zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih” düşüncesiyle onaylanması, Büyük Millet Meclisi’nin ise; “Sevr Muahedenamesi ortada bulundukça hiçbir İtilaf Hükümetleriyle hiçbir sebep ve bahaneyle akdi musalâha edemeyiz”, diyerek karşı çıkması bütün plânları altüst etmişti. Sevr Antlaşması, “Vücudumuzu gayet mahfuz sağlam bir binanın içerisine koyarak başımızı pencereden dışarı şakilere teslim etmektir.” şeklindeki bir değerlendirme ile Türklerin zihninde yarattığı tahrifata rağmen tarihteki yerini almıştır.
Sevr Muahedesi Sevr Muahedesi Müzakeresi Şûrayı Saltanat Büyük Millet Meclisi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 7 Eylül 2015 |
Gönderilme Tarihi | 7 Eylül 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 1 Sayı: 2 |