Ceza hukukunda meşru savunma hükümlerinin uygulanması açısından en tartışmalı meselelerden birini, bilahare savunmada bulunacak olan failin bir saldırıyı provoke ettiği haller teşkil etmektedir. Bu hallerde fail, genel olarak karşısındaki kişinin bir saldırısı ile karşı karşıya kalabileceğini öngörmesine rağmen onu tahrik edecek bir davranışta bulunmakta (=kasıtlı provokasyon) ve hatta bazı ihtimallerde, o kimseyi bir saldırıya yöneltmek için bir plan dahilinde tahrik teşkil eden bir fiili işlemektedir (=maksatlı provokasyon). Her iki ihtimal açısından da çözümlenmesi gereken temel hukuki sorun, failin meşru savunma hükümlerinden yararlanıp yararlanmayacağı ve eğer yararlanacaksa olağandan daha ağır şartların aranıp aranmayacağı meselesidir. Bu meselenin çözümlenmesi açısından Alman ve İtalyan doktrinlerinde pek çok faklı teori ileri sürülmüş ve bunlardan bazıları mahkeme kararlarını da doğrudan etkilemiştir. Çalışmamızda bu teoriler ayrı ayrı incelenmekte, değerlendirilmekte ve bu sorunun Türk Hukuku açısından nasıl çözümlenmesi gerektiği hususuna dair sonuçlara varılmaktadır.
Meşru savunma provokasyon hakkın kötüye kullanılması üç basamak teorisi actio illicita in causa
One of the most controversial issues in terms of the application of self-defense provisions in criminal law is the situations in which the perpetrator, who will subsequently defend himself, provokes an attack. In these cases, although the perpetrator generally foresees that he/she may face an attack from the other person, he/she acts in a way that will provoke him/her (=deliberate provocation) and in some cases even commits an act that constitutes provocation (=purposeful provocation) within a plan to lead to the other person to an attack. In terms of both possibilities, the main legal problem that needs to be resolved is whether the perpetrator will benefit from the provisions of self-defense and if he/she does, whether more severe conditions than usual will be sought. In terms of resolving this issue, many different theories have been put forward in the German and Italian doctrines, and some of them directly affected the court decisions. In this study, these theories are examined and evaluated separately and conclusions are reached on how this problem should be resolved in terms of Turkish law.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Law in Context |
Journal Section | KAMU HUKUKU |
Authors | |
Publication Date | April 30, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 26 Issue: 2 |