Öz
Kur’ân’da, lafzi anlamları bilinse de delaletleri tartışılmış olan, konuları itibariyle de deney ve gözleme dayalı bilimsel alanı ilgilendiren bazı özel ifadeler mevcut olup bunlar, bilimsel tefsir metodunun araştırma sahasına girmektedir. Bu tür ifadeler, son asırda elde edilen bilimsel bulgularla çok daha iyi anlaşılabilen ve delaletlerinin ne olduğu konusunda daha tutarlı açıklamalar yapılabilen ifadelerdir. Kur’ân’ ın bu tür ifadeleri üzerine derinlemesine araştırmalar yapmak, onun her asırda yenilenen i‘câz yönünü açığa çıkarma gayretidir. Zira Kur’ân, asırlar öncesinden asırlar sonrasına da hitap edebilen mucizevi dil ve üslûp özelliklerine sahiptir. Bu da onun, bir beşerin değil, her şeye künhüyle vakıf olan Allah’ın kelâmı olduğunu göstermektedir.
Bu çalışmada ele alınan Tekvîr Sûresi 15-16. âyetlerde de pozitif bilimlerden biri olan astronominin araştırma sahasına giren bazı ifadeler mevcuttur. Âyetlerde geçen “hunnes”, “cevârî” ve “künnes” kelimelerinin delaletleri hakkında geçmiş asırlardaki tefsirlerimizde birçok yorum yapılmış, bu kelimelerle neye işaret edildiği uzun uzadıya tartışılmıştır. Tartışmanın temelini ise bu üç kelime ile geyik, ceylan ve antiloba mı yoksa yıldızlara mı yemin edildiği meselesi oluşturmaktadır. Müfessirlerin ekseriyeti burada yıldızlara kasem edildiği görüşünü tercih etseler de hangi yıldızlara kasem edildiği ve bu kelimelerle onların hangi vasıflarının vurgulandığı hususu ayrı bir tartışma konusu olmuştur. İlgili yorumlar ve tartışmalar, bu âyetlerdeki ifadelerin tam olarak anlaşılamadığını, en azından bir görüş birliğinin bulunmadığını göstermektedir. Açıklamaların sadra şifa olmaması, birbirini nakzeden ve bazen de lafızlarla birebir uyuşmayan görüşler içermesi, bu ifadelerin yeniden ele alınmasını ve asrımızdaki bilimsel birikimden de istifade edilerek yeniden yorumlanmasını zaruri kılmaktadır. Zira bu kelimeler, bilimsel araştırma sahalarından olan uzay âlemiyle ilgilidir. Günümüzde uzay âlemi ve yıldızlar hakkında ulaşılmış olan bilgi birikiminin, âyetlerin indiği dönemdeki bilgilerle kıyas dâhi edilemeyecek kadar ileri seviyede olduğu aşikârdır. Tekvîr Sûresi’ndeki bu ifadeler, uzay âlemine dair mevcut bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, burada son yıllarda keşfedilmeye başlanan özel bir yıldız türüne işaret edildiği sonucuna varılmakta, son asırdaki bazı âlimler âyetlerin tefsirinde bu hususa dikkat çekmektedirler. Zira temel anlamları itibariyle “hunnes” kelimesi gizlilik, görünmezlik ve geri çekilip büzüşme, “cevârî” kelimesi akıcılık ve hareketlilik, “künnes” kelimesi ise süpürüp toplama gibi anlamları ifade etmektedir. Âyetlere “lâ uksimu” kasemiyle başlanarak, “hunnes”, “cevârî” ve “künnes” kelimeleriyle işaret edilen fiziksel bir olguya güçlü ve vurgulu bir şekilde yemin edilmektedir. Kur’ân’ da özel bir yeri olan bu güçlü yemin üslûbuyla, yemin edilen olgunun Allah’ın kudret ve azametine delil oluşuna dikkat çekilmektedir. Âyetlerdeki üç kelimenin temel anlamları ve kastedilenin yıldızlar olduğuna dair tefsirlerimizdeki baskın görüş dikkate alındığında, bu âyetlerde, görünmezlik ve içe doğru büzüşme, hareket ve akıcılık, bir de etrafındaki nesneleri silip süpürerek yutma özellikleri son yıllarda keşfedilmiş olan ve “karadelik” olarak bilinen yıldız türüne işaret edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Zira karadelikler de bir yıldız türü olup sahip oldukları özellikler, âyetlerdeki kelimelerin ifade ettiği hakiki anlamlarla birebir uyuşmaktadır.
Kur’ân’ da böyle bir fiziksel olguya işaret edilmiş olması, onun, ilmi ve kudretiyle her şeyi kuşatmış olan Allah kelâmı olduğu hakikatini pekiştirmektedir. 20. asırda keşfedilmeye başlanan ve hakkındaki bulgular günbegün artan, bilim adamlarını hayretler içinde bırakan böyle bir fiziksel olguya Kur’ân’da asırlar öncesinden kasem edilerek dikkat çekilmiş olması, sûrenin devamında kasemin cevabı olarak vurgulanan, Kur’ân’ın Allah katından gelen bir kelâm oluşu gerçeğini pekiştirmektedir.