İslâm dünyasının ilk ve en büyük tarîkatlarından birisi olarak bilinen Kâdirîlik, Abdülkâdir Geylânî (öl. 561/1166) tarafından kurulmuş ve başta Asya olmak üzere Avrupa, Afrika gibi kıtalarda da etkisini göstermiştir. Birçok kola ayrılan Kâdirîlik, araştırmamızın konusu olan Fârûkiyye’nin silsile açısından Abdülkâdir Geylânî’den itibaren temelini oluşturmaktadır. Kâdirîlik’ten sonra İslam dünyasının en yaygın tasavvufî hareketi olarak karşımıza Nakşibendîlik çıkmaktadır. Bahâeddin Nakşibend (öl. 791/1389) tarafından kurulan tarikat aynı zamanda Fârûkiyye’nin şeyh silsilesi bakımından bağlantı kurduğu diğer bir tarîkat olarak karşımıza çıkmaktadır. Orta Asya başta olmak üzere birçok kıtada faaliyetlerini sürdürmüş olan Nakşibendîlik, Anadolu’da da Ahrârîler, Kâsânîler, Urmevîler, Murâdîler, Cüryânîler, Hâlidîler ve Müceddidîler olmak üzere olmak üzere kollara ayrılmaktadır. Bunlardan Müceddidîyye XVII. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış ve İmam Rabbânî tarafından kurulmuştur. Nakşibendîlik, Anadolu’ya XVIII. yüzyılda İmâm-ı Rabbânî’nin (öl. 1034/1624) oğlu Muhammed Masum’un (öl. 1079/1668) halifeleri vasıtasıyla ulaşmıştır. Bu kol Fârûkiyye’nin bağlı olduğu kol olması açısından ayrıca önem arz etmektedir. Abdülhalil Müceddidî’den (öl. 1401/1981) aldığı icâzetle Anadolu’daki tek Müceddidî şeyh olma özelliğini taşıyan Abdullah Fârûkî, Fârûkîliğin kurucusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Abdullah Fârûkî Ayrıca Alaaddin-i Fersâfî’ye (öl. 1385/1966) de intisâb edip ondan da ders almıştır. Akabinde Kâdirî-Nakşibendî-Müceddidî temelli olan Fârûkiyye yolunu kurmuştur. Bu sebeple Fârûkiyye, Kâdirî, Nakşibendî ve Müceddidî tarîkatlarının uygulamalarını da içerisinde barındıran bir tarîkat olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmaya Fârûkiyye’nin kuruluşu ve tarihsel sürecine değinilerek başlanmış, akabinde Türk din mûsikîsi uygulamalarına yer verilmiştir. Çalışmada ilâveten Kâdirî, Nakşibendî ve Müceddidî tarîkatlarının oluşumu ve tarihsel sürecine de kısaca yer verilmiştir. Bununla birlikte çalışma, Farûkiyye’nin şeyh silsilesini de içerisinde ihtivâ etmiş, devamında Fârûkiyye’nin tanınmasına katkıda bulunan Eyyubî Vakfının faaliyetlerinden de bahsedilmiştir. Türk din mûsikîsi formlarını kullanması sebebiyle araştırmasını yaptığımız Fârûkiyye tarîkatı, yapılan arşiv taramaları, mülâkâtlar ve gözlemler neticesinde mûsikî ile ilişkisi saptanmış bir tarîkat olarak karşımıza çıkmaktadır. Ankara’da kurulmuş bir tarîkat olan Fârûkiyye’nin bu çalışma ile Türk din mûsikîsi açısından uygulamalarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda tarîkata gidilmiş, Türk din mûsikîsi formlarının icrâ edildiği gözlemlenmiştir. Zikir tertiplerinde icrâ edilen formlar ve tekkeye ait besteli ilâhiler tespit edilmiştir. Tarikatın zikir tertibi ile ilgili mülâkâtlar yapılmıştır. Fârûkiyye’de zikir tertibinin önceleri perşembe günleri yapılmakta olduğu daha sonraları iş nedeniyle cuma akşamı yapıldığı ve yapılmaya devam ettiği görülmüştür. Zikirden önce tefsir, fıkıh, hadis ve tasavvuf konuları hakkında sohbetler yapıldığı gözlemlenmiştir. Silsilelerindeki şeyh efendilerden İmam Rabbânî ve Abdülkadir Geylani gibi mutasavvıfların da kitaplarının okunduğu belirtilmiştir. Sohbetin akabinde zikir tertibinden önce yatsı namazı kılındığı yatsı namazının farzından sonra üç defa istiğfar getirilip istiğfardan sonra 10 defa “lâilâhe illallah” tesbihat olarak çekildiği vakıf üyeleri tarafından belirtilmiştir. Fârûkiyye’de zikir ibadet olarak kabul edildiği için zikir anında saz aletleri olmaması gerektiğine inanıldığı vakıf üyeleri tarafından ifade edilmiştir. Bu sebeple saz aletlerinin zikir anında bulunmadığı gözlemlenmiştir. Tespit edilen eserler ve araştırmalar neticesinde elde edilen ses kayıtları vesilesiyle tarîkatta okunan özgün besteler ilk defa notaya alınmış ve bununla Türk din mûsikîsi repertuvarına yeni eserler eklenmesi hedeflenmiştir. Kur’ân-ı Kerim Tilâveti, istiğfar, salâvât, imâmet, tesbihât, kaside, ilâhi, nefes ve mersiyeler tarîkatta icrâ edilmekte ve bilhassa hüseynî makamındaki salâvât diğer tarikatlardan farklı olarak husûsî bestesiyle okunmaktadır. Bununla birlikte birçok tarikatta da icrâ edilen besmelenin bestesinde küçük değişiklikler olduğu görülmüş ve bu değişiklikler tespit edilerek notaya alınmıştır. Bununla birlikte tespit edilen 12 ilâhi formunda beste de notaya alınmıştır.
Qadiriyya, known as one of the first and largest sects of the Islamic world, was founded by Abdülkadir Geylânî (d. 561/1166) and showed its influence in continents such as Europe and Africa, especially Asia. Qadirism, which is divided into many branches, forms the basis of Farukiyya, which is the subject of our research, in terms of lineage, starting from Abdülkâdir Geylani. After Qadirism, Naqshbandism is the most widespread Sufi movement in the Islamic world. The sect founded by Bahaeddin Naqshband (d. 791/1389) also appears as another sect with which Farukiyya has a connection in terms of the sheikh lineage. Naqshbandiyya, which has continued its activities in many continents, especially in Central Asia, is divided into branches in Anatolia: Ahrārīs, Qāsānīs, Urmāwīs, Murādīs, Juryānīs, Khalīdīs and Mujaddīdīs. Of these, Mujaddidîyya founded by Imam Rabbânî in India in the 17th century. Naqshbandi order came to Anatolia in the 18th century. It was reached through the caliphs of Muhammed Masum (d. 1079/1668), the son of Imam-i Rabbânî (d. 1034/1624) in the 11th century. This branch is also important as it is the branch to which Farukiyya is affiliated. Abdullah Fârûkî, who is the only Mujaddidî sheikh in Anatolia with the permission he received from Abdülhalil Müceddidî (d. 1401/1981), appears as the founder of Farukism. Abdullah Fârûkî was also affiliated with Alaaddin-i Fersâfî (d. 1385/1966) and took lessons from him. Subsequently, he founded the Farukiyya path, which is based on Qâdirî-Nakşibendî-Mujaddidi. For this reason, Farukiyya appears as a sect that includes the practices of the Qadiri, Naqshbandi and Mujaddidi sects. This study started with the establishment and historical process of Farukiyya, and then Turkish religious music practices were included. In addition, the study briefly included the formation and historical process of the Qadiri, Naqshbandi and Mujaddidi sects. In addition, the study also included the sheikh lineage of Farukiyya, and the activities of the Ayyubid Foundation, which contributed to the recognition of Farukiyya. The Farukiyya sect, which we researched because of its use of Turkish religious music forms, appears as a sect whose relationship with music has been determined as a result of archive scans, interviews and observations. This study aims to determine the practices of Farukiyya, a sect founded in Ankara, in terms of Turkish religious music. In this context, a religious order was attended and it was observed that Turkish religious music forms were performed. The forms performed in the dhikr arrangements and the composed hymns belonging to the lodge were identified. Interviews were conducted regarding the dhikr organization of the sect. It has been observed that in Farukiyya, the dhikr organization was initially held on Thursdays, but later on it was held on Friday evenings due to work and continues to be held. It was observed that before the dhikr, conversations were held about tafsir, fiqh, hadith and Sufism. It has been stated that the books of Sufis such as Imam Rabbânî and Abdülkadir Geylani, among the sheikh masters in their lineage, were also read. Following the conversation, it was stated by the members of the foundation that the night prayer was performed before the dhikr arrangement, that istighfar was asked three times after the fard of the night prayer, and that "lailahe illallah" was recited 10 times as a tasbihat. It was stated by the members of the foundation that since dhikr is accepted as worship in Farukiyya, it is believed that there should be no musical instruments at the time of dhikr. For this reason, it has been observed that instrumental instruments are not present at the time of dhikr. With the help of the works identified and the sound recordings obtained as a result of the research, the original compositions sung in the sect were notated for the first time, and it was aimed to add new works to the repertoire of Turkish religious music. Recitation of the Holy Quran, forgiveness, salavat, imamet, tasbihât, kaside, hymns, breaths and elegies are performed in the sect, and especially the salavat in the Huseynî maqam is recited with a special composition, unlike other sects. However, it was observed that there were minor changes in the composition of the basmala performed in many sects, and these changes were detected and noted. In addition, the 12 identified hymn forms were also notated.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türk İslam Sanatları (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 21 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.