Mi‘rac hadisesi vuku bulduğu andan günümüze Müslümanların gönül dünyasında ve ilmî hayatında derin etkiler bırakmış; hadis, tefsir, siyer, tarih, mûsiki, edebiyat eserlerinde konu detaylıca işlenmiştir. Bu bağlamda Anadolu coğrafyasında ve Türk kültüründe mi‘rac hadisesini anlatmak için Mi‘râciyye adında edebî eserler kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında mi‘rac, ilk kez Satuk Buğra Han Destanı’nda işlenmiş, mi‘râciyyelerin ilk örneği on ikinci yüzyılda Hakîm Ata tarafından yazılmıştır. Anadolu’da ilk müstakil mi‘râciyye on beşinci yüzyılın başında Ahmedî tarafından kaleme alınmış, sonraki dönemlerde hemen her şair divanında mi‘râciyyeye yer vermiştir. Bu eserlerde mi‘rac anlatısı şakk-ı sadr hadisesinin safha safha tasvir edilmesiyle başlar. Yolculuğun başlangıç noktası genelde Ümmü Hânî’nin evidir. Cebrâil’in burakı cennetten getirişi ve burakın detaylı tasviri mi‘râciyyelerin en önemli özelliklerindendir. Sonrasında Hz. Peygamber’in Mescid-i Aksâ’ya yoluculuğu, orada diğer peygamberlere namaz kıldırması ve onlardan üstünlüğü dile getirilir. Hz. Peygamber’in Kudüs’ten tekrar semaya yükselişi esnasında bastığı taşın onun ardından hareket etmesi ve havada asılı kalması mucizelerden biri olarak nakledilir. Bunu gökyüzünde dolaşma, sema katlarında diğer peygamberlerle tanışma, cennet, köşkler, ırmaklar ve cehennem hayatı tasvirleri takip eder. Akabinde Resûlullah’ın Allah ile mülâkatı ve rabbi katındaki değeri, namazın mi‘racda farz kılınması, Hz. Peygamber’in dönüşte hadiseyi ashabına müjdelemesi, müminlerin kabulü ve müşriklerin inkârı gibi hususlar işlenir. Söz konusu eserlerin en güzel örneklerinden birini 1656-1754 yılları arasında yaşayan Osmanlı âlimlerinden Yûsufefendizâde Abdullah Hilmi telif etmiştir. O, İstanbul’da doğmuş ilmiye sınıfına mensup bir aile ortamında yetişmiştir. Dedesi devrin önde gelen âlimlerinden Amasyalı reîsülkurrâ Yûsuf Efendi, babası ise şeyhülkurrâ Mehmet Efendi’dir. Yûsufefendizâde ilim öğrenmeye babasının yanında başlamış daha sonra Kara Halil Efendi ve Süleyman Fâzıl Efendi gibi dönemin önde gelen hocalarından hadis ve tefsir dersleri almıştır. Dedesi ve babasından devraldığı ilmi mirasa sahip çıkan Yûsufefendizâde, bir asırlık ömründe İslami ilimlerin farklı dallarına dair elliden fazla eser telif etmiş, pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Yûsufefendizâde yaşamı boyunca önemli vazifeleri üstlenmiş; sarayda Sahîh-i Buhârî müderrisliği, reîsülkurrâlık, şeyhülkurrâlık gibi görevleri deruhte etmiştir. Hadis ilmi açısından Yûsufefendizâde’nin değeri onun “Umdetü’l-muhaddisin ve şeyhü’l-muhaddisin” unvanlarıyla anılarak hadis alanında haklı bir şöhrete kavuşmasıdır. O, kırk yıl emek vererek Buhârî’nin Sahîh’ine otuz ciltlik bir şerh yazmış, Müslim’in Sahîh’ine yazdığı şerh ise vefatı üzerine yarım kalmıştır. Onun Arapça olarak yazdığı ve Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Efendi, nr. 222’de yazma halinde yer alan Mi‘râciyye adlı eseri, mi‘rac konusunda çok sayıda rivayeti barındıran, dönemin hadis kullanımına dair fikir veren ve hadislerle kurgulanan bir eserdir. Yûsufefendizâde, “Samed olan Rabbinin inayetine muhtaç fakir Yûsufefendizâde olarak bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed der ki” şeklindeki ifadeleri ile eserin kendisine ait olduğunu açıkça beyan etmektedir. Eserin dili Arapçadır. Nesih yazı biçimiyle yazılan eser tek cilt halinde, 210x132-154x83 mm. boyutlarında, 16 yapraktan müteşekkildir ve sayfalarda 19 satır bulunmaktadır. Yûsufefendizâde, bir gün isrâ âyetini teemmül ederken mi’rac hadisesi ile alakalı bir eser yazma fikri ve bu konudaki rivayetleri derleme arzusunun gönlüne doğduğunu, bunun üzerine bu eseri telif ettiğini belirtmektedir. Eser konuyla alakalı birkaç ayet, hadis kaynaklarında mi‘rac hadisesiyle ilgili tahrîc edilen haberler, tarih, tefsir, siyer ve megâzî kaynaklarındaki rivayetlerle zenginleştirilerek oluşturulmuş, eserde mi‘rac hadisesi detaylıca ortaya konulmuştur. Yûsufefendizâde’nin hadis ilmindeki şöhreti de dikkate alındığında eserin hadis ilmi açısından çalışılması önem arz etmektedir. Bu makalede Yûsufefendizâde’nin Mi‘râciyye adlı eserindeki hadis kullanımı incelenmekte, hadis ilmine dair yaklaşımı ortaya konulmakta, tercih ettiği hadislerin kaynakları tespit edilerek rivayetlerin sıhhatine dair bilgi verilmektedir. Bununla birlikte şu somut sorulara da cevap aranmaktadır: “Mi‘râciyye’deki hadis kullanımı dönemin hadis anlayışı hakkında hangi fikirleri vermektedir?”, “Yûsufefendizâde rivayet tercihlerinde hadislerin sıhhat durumunu dikkate almış mıdır?”, “Yûsufefendizâde’nin hadis anlayışına etki eden müellif ya da kaynaklara dair ipuçları nelerdir.” Yûsufefendizâde genellikle hadisleri sahâbî ravisini zikretmeden senedsiz olarak nakletmekte, sadece sahih hadisleri kullanma gibi bir yaklaşımı görülmemekte daha çok mi‘raca dair zihnindeki kurguya göre rivayet tercihlerinde bulunmaktadır.
Since the moment of the its occurence, the event of mi'raj has a profound impact on the hearts of Muslims and on their scholarly life. This miraculous ascension has been extensively examined in a multitude of Islamic scholarly works, including hadīth, tafsīr, siyar, history, music and literature. In this context, literary works designated as "Mirājiyya" were composed in Anatolian geography and Turkish culture with the purpose of elucidating the miraculous mi'raj. In Turkish literature, the mi'râj first appeared in the epic of Satuk Buğra Khan. The first example of a mirājiyya was written by Hakîm Ata in the twelfth century. The first independent mirājiyya in Anatolia was written by Ahmadî at the beginning of the fifteenth century. Over the following centuries, it became a common practice for poets to include mirājiyya in their divan. In these works, the mi'raj narrative commences with a detailed, stage-by-stage account of the occurrence of Shaqqu’s-Sadır. The journey typically commences at Umm Hānī's residence. The most significant elements of the mirājiyyas are Gabriel's conveyance of the Burak from heaven and its comprehensive portrayal. Subsequently, the Prophet's journey to Masjid al-Aqsa, his leading other prophets in prayer there, and his superiority over them are articulated. One of the narrations concerning the Prophet's ascent from al-Quds back to the sky is that a stone he stepped on moved after him and remained suspended in the air. This is presented as one of the miracles. Subsequently, the texts describe the Prophet's wanderings in the sky, his encounters with other prophets in the heavens, his experiences of paradise, his observations of mansions, rivers, and hell. Following these, the texts address matters such as the Prophet's conversation with Allah and the esteem he holds in the sight of Allah, the establishment of prayer as a mandatory ritual on the mi'raj, the Prophet's announcement of the event to his companions on his return, the acceptance of the believers, and the rejection of the associators. One of the most notable examples of these works is that written by Yūsufafandīzādah Ahmad Hilmī, an Ottoman scholar who lived between 1656 and 1754. He was born in Istanbul and was raised in an environment that fostered an appreciation for scholarship and intellectual pursuits. His grandfather reis-ul-qurrā Yūsuf Efendi of Amasya was a distinguished scholar of the period, and his father was sheikh-ul-qurrā Mahmad Afandī. Yūsufafandīzādah stated his studies in the sciences under the tutelage of his father and subsequently engaged in hadīth and tafsīr studies from prominent scholars of the era, including Kara Khalīl Afandī and Sulaymān Fādil Afandī. Yūsufafandīzādah, who assumed responsibility for preserving the scientific legacy bequeathed to him by his grandfather and father, produced over fifty works on a range of Islamic sciences during the course of his one-century lifetime, while also educating numerous students. Yūsufefendizāde assumed significant responsibilities throughout his lifetime. He serviced as not only as a mudarris on Sahīh al-Bukhārī at the palace, but also he worked as reis-ul-qurrā, and sheikh-ul-qurrā. In the field of hadīth, Yūsufefendizāde is of great value due to his well-deserved fame, which led to him being called 'Umdat al-muhaddithīn and sheikh al-muhaddithīn '. Over the course of forty years, he produced a thirty-volume commentary on Bukhārī's Sahīh. Additionally, he left behind a commentary on Muslim's Sahīh, which remained unfinished at the time of his death. His Mirājiyya, written in Arabic and preserved in Millet Library, Ali Amīrī Afandī, nr. 222, is a substantial work comprising a considerable number of narrations pertaining to the mi'raj. It also provides insights into the utilisation of hadīths during that era and is structured with hadīths. Yūsufafandīzādah clearly implies that the work belongs to him with the statement by stating that “Abū Muhammad Abd al-Allah b. Muhammad, known as the poor Yūsufafandīzādah, who is in need of the grace of Allah being Samed”. The work is written in Arabic and is in a single volume, written in Nesih script. It is 210x132-154x83 mm in size, consists of 16 leaves, and has 19 lines per page. In his work, Yūsufafandīzādah states that he was inspired to write about the event of the mi'raj after contemplating the verse of Isrā. He sought to compile the narrations on this subject, and thus he wrote this work. The work is enhanced by the inclusion of several verses pertaining to the subject matter, as well as information derived from hadīth sources, historical narrations, tafsīr, siyar, and megāzī sources. The mi'raj event is presented in comprehensive detail. Given the esteemed reputation of Yūsufafandīzādah in the field of hadīth, it is important to examine his work from the perspective of hadīth scholarship.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies (Other) |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Early Pub Date | November 29, 2024 |
Publication Date | |
Submission Date | September 30, 2024 |
Acceptance Date | October 31, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 23 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.