Klasik koruma tedbirlerinin dünyada giderek yaygınlaşan örgütlü suçların araştırılmasında yetersiz kalması, devletlerin bu suçlarla mücadelede başkaca yöntemleri benimsemelerini gerekli hâle getirmiştir. Bunlardan biri olan gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, bugün için ülkemizde de uygulanan bir koruma tedbiridir. Ne var ki bu tedbirin düzenlendiği Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 139. maddesi ilk günlerden itibaren çokça eleştirilmiş, birkaç kez değişikliğe uğramış ve çeşitli zamanlarda bu maddeye bazı eklemeler yapılmıştır. Yapılan bu değişikliklerin veya eklemelerin söz konusu tedbire ilişkin sorunlara bir çözüm getirdiğini ifade etmek oldukça güçtür. Hatta aksine, 2018 yılında 139. maddenin 3. fıkrasına eklenen bir cümleyle gizli soruşturmacının gizli tanık olarak dinlenmesinin öngörülmesi, bu sorunlara yeni bir boyut kazandırmıştır. Gerçekten de savcı adına soruşturmayı gizli olarak yürüten, suç işlemek dışında adeta bir örgüt üyesi gibi hareket etmesi beklenen, örgüt içerisine sızan bir kişinin tanıklığı adil yargılanma hakkı bakımından nasıl değerlendirilmelidir? Gizli soruşturmacının klasik yöntemlerle yürütülen bir soruşturmada savcının emri altında görevini yerine getiren adli kolluktan bir farkı var mıdır? Gizli soruşturmacının delillerini topladığı bir olayda bir de tanıklık etmesi tanıklığa ilişkin hükümler ve muhakemenin temel ilkeleri bakımından nasıl yorumlanmalıdır? Bu makalenin amacı bu sorulara bir cevap bulmaya çalışarak gizli soruşturmacının tanıklığı meselesini ele almaktır.
Gizli soruşturmacı tanıklık gizli soruşturmacının tanıklığı organize suçlar gizli koruma tedbirleri
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Ceza Hukuku |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 22 Nisan 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 6 Mart 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 73 Sayı: 1 |