Öz
Rusya’da 1917 Ekim Devrimi, I. Dünya Savaşı ve İç Savaş sonrası yaşanan kitlesel
göçle göçmenler, Berlin ve Paris gibi Avrupa şehirlerinin yanı sıra Uzak Doğu ülkelerine, ağırlıklı
olarak da Çin’e göç ederler. Göç sonrası ortaya çıkan ve beyaz edebiyat olarak adlandırılan
Rus göçmen edebiyatı alanında üretilen eserlerin okuyucuya ulaşması ilk olarak Rusya’da ve
akabinde Çin’de engellenir. Geçmiş yüzyılın ilk elli yılı Çin’de Rus göçmen edebiyatı eserlerinin
sayıca doruk noktasına ulaştığı dönem kabul edilirken 1949 yılından itibaren alanda yaratılan
eserlerin basımına yakılarak veya toplatılarak izin verilmez. Üzerinden bir asır geçmesine
rağmen Rus göçmen edebiyatının Uzak Doğu kolu, özellikle de Harbin ve Şanghay’ın Rus edebi
yaşamı, 1980’lerin sonu - 1990’ların başında, Rus okurların henüz tanımadığı göçmen şair ve
yazarların eserleri erişime açıldıktan sonra araştırılıp incelenir. Günümüzde Rusların kültürel bir
miras olarak değerlendirdiği Rus göçmenlerin edebi eserleri, Uzak Doğu’ya uzanan kolunda Çin
halkının yaşamını yansıtan kesitler içermesiyle, Rusya ve Çin arasında evrimleşen kültür
alışverişinde önemli bir görev üstlenir.
Tarihsel yöntem ışığında ve betimsel bir anlatı çerçevesinde ele aldığımız bu
çalışmanın amacı; sosyo - politik nedenlerden dolayı vatanlarından ayrı düşen Rus
göçmenlerin, içinde bulundukları keşmekeşlikte adeta bir nefes haline gelen ve Uzak Doğu Rus
göçmen edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebiyat topluluğu Çurayevka’yı Türk edebiyat
dizgesine tanıtmaktır. Bunun yanı sıra, vatanlarıyla olan bağlarını koparmama ve hatta daha da
güçlendirme çabası içinde olan Rus göçmen sanatçıların anayurtlarından uzakta ürettiği eserleri
okuyucuya duyumsatmada imkânsızlıktan gerçekliğe uzanan kültürel bir geçit görevi üstlenen
ve süreli yayınlar arasında ön plana çıkan Rubej dergisinin önemini vurgulamaktır.