Öz
Sosyal bilimler literatüründe genel olarak kitlelerin şekilsiz inançlarına gönderme yapacak
şekilde kullanılan “ideoloji” teriminin; en temel düzeyde belirli hedeflere yönlendirilmiş olan
“kültürel amaçları” ifade ettiği ve toplumsal cinsiyet sahasına gelindiğinde ise cinsiyet rejiminin
inşa edilmesi/devam ettirilmesinde önemli rollere sahip olan “bilişsel sistemler”e referans
verecek şekilde kullanıldığı görülür. Bu bakımdan özellikle Akdeniz toplumlarında görülen ve
cinsiyetler arasındaki ilişkileri düzenlemekle kalmayıp; aynı zamanda bireylerin toplumdaki
yerlerini ve davranışlarını işaretleyerek arzularını kontrol altına alan “namus düşüncesi”nin;
esasında erkek ve kadın kimlikleri arasında eşitsizlikler yaratan ve kadın cinselliğinin denetimini
sağlayan “ataerkil bir ideoloji” olarak belirdiği anlaşılır. Bununla birlikte, günümüzde büyük
oranda kitle iletişim araçlarıyla dolaşıma sokulan ve toplumsal cinsiyete yönelik performansların
karakterlerine etki eden namus düşüncesinin; kitle iletişim araçlarının olmadığı tarihsel
dönemlerde (yani yüz yüze iletişimin hâkim olduğu birincil sözlü kültür ortamında) halk anlatıları
aracılığıyla dolaşıma sokulduğu ve böylelikle halk hikâyelerinin, söz konusu ideolojik
düşüncenin yaygınlaştırılması ve dinleyici kitlelerine benimsetilmesi açısından etkili bir
enstrüman olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu nedenle bu makalede, Türk kültürel belleğinin
bir yansıması olarak değerlendirilebilecek olan Anadolu sahasına ait bazı halk hikâyesi
örneklerine odaklanılmış ve ataerkil bir ideoloji olarak erkek kimliğine iliştirilmiş olan “namus
düşüncesi”; kadın cinselliğinin denetimi ve patriarkal statükonun devamlılığı açısından üstlendiği
işlevlerle birlikte, söz konusu örnekler üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır