Uluslararası ilişkilerdeki realist teorilerden farklı olarak, maneviyatın sadece bir kişinin kimlik tanımında değil, aynı zamanda milletler ve uluslararası toplum için de vazgeçilmez bir boyut olarak önemi açıktır. Maneviyat, doğası gereği, temelde huzurlu bir varlık olarak kişideki iç ahengin temeli ve aynı zamanda adalet, ahlak ve özgürlük kavramlarının da kaynağıdır ve özellikle özgürlük kavramı manevi bir deneyimin ön koşulu olmaktadır. Bu açıdan her bir özgürlük hareketi de adalet, ahlak ve özgürleşme algısı üzerinden manevi bir deneyimi ifade etmektedir. Diğer yandan, aynen maneviyatın aynı zamanda karşılıklı bağdaşıklığı gerektirmesi gibi, her bir özgürleşme hareketi de uluslararası boyutta tanınmayı arzulayacaktır. Dolayısıyla maneviyat boyutu bireyle kısıtlı kalmamakta, kolektif varoluş anlayışı içerisinde, kişiden, ulusa ve oradan uluslararası düzeylere doğru bir gelişim ortaya koymaktadır. Maneviyattaki yaratıcı düşünceninkaynaklandığı faktörlere de bunlardır. Diğer yandan, özgürlük hareketlerinde olduğu gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği söylemi de maneviyat unsurunu da içeren olumlu bir tanınma arayışındadır. Bu anlamda, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde mevcut en önemli boyut, öne sürüldüğü üzere demokrasi odaklı değil, fakat bu ülkenin, "öteki"nin tanımında farklı bir manevi alana dahil olmasıdır. Dolayısıyla, makale, Türkiye'nin AB söyleminin tıkanmasındaki nedenin maneviyat boyutu değil, maneviyatın kültürel bir bariyer olarak alınmasında yattığı sonucuna varmaktadır. Diğer yandan, manevi olan aynı zamanda farklı kültürel alanlara referans gösterse de, makalenin ilerisi için önerileri kültürün özellikle de küreselleşme çağında zoraki olarak rekabet edebilir olması gerekliliği üzerinde durmaktadır. Gerçekten de, küreselleşeme, kültürel standartların eşit bir zemin üzerinde temsili adına kültürlerin rekabet edebilirliğini gerektirmektedir. Nihayet, makale, maneviyattaki yaratıcılığın mevcut uluslararası sistemin realist yaklaşımlarını da ortak bir dünya barışı için değiştirmekteki gücünü vurgulamaktadır. Dolayısıyla, böyle bir perspektifi olanaklı kılmak için, maneviyat dinlerden çok daha geniş bir kategoride ele alınmalıdır.
Uluslararası ilişkilerdeki realist teorilerden farklı olarak, maneviyatın sadece bir kişinin kimlik tanımında değil, aynı zamanda milletler ve uluslararası toplum için de vazgeçilmez bir boyut olarak önemi açıktır. Maneviyat, doğası gereği, temelde huzurlu bir varlık olarak kişideki iç ahengin temeli ve aynı zamanda adalet, ahlak ve özgürlük kavramlarının da kaynağıdır ve özellikle özgürlük kavramı manevi bir deneyimin ön koşulu olmaktadır. Bu açıdan her bir özgürlük hareketi de adalet, ahlak ve özgürleşme algısı üzerinden manevi bir deneyimi ifade etmektedir. Diğer yandan, aynen maneviyatın aynı zamanda karşılıklı bağdaşıklığı gerektirmesi gibi, her bir özgürleşme hareketi de uluslararası boyutta tanınmayı arzulayacaktır. Dolayısıyla maneviyat boyutu bireyle kısıtlı kalmamakta, kolektif varoluş anlayışı içerisinde, kişiden, ulusa ve oradan uluslararası düzeylere doğru bir gelişim ortaya koymaktadır. Maneviyattaki yaratıcı düşünceninkaynaklandığı faktörlere de bunlardır. Diğer yandan, özgürlük hareketlerinde olduğu gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği söylemi de maneviyat unsurunu da içeren olumlu bir tanınma arayışındadır. Bu anlamda, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde mevcut en önemli boyut, öne sürüldüğü üzere demokrasi odaklı değil, fakat bu ülkenin, "öteki"nin tanımında farklı bir manevi alana dahil olmasıdır. Dolayısıyla, makale, Türkiye'nin AB söyleminin tıkanmasındaki nedenin maneviyat boyutu değil, maneviyatın kültürel bir bariyer olarak alınmasında yattığı sonucuna varmaktadır. Diğer yandan, manevi olan aynı zamanda farklı kültürel alanlara referans gösterse de, makalenin ilerisi için önerileri kültürün özellikle de küreselleşme çağında zoraki olarak rekabet edebilir olması gerekliliği üzerinde durmaktadır. Gerçekten de, küreselleşeme, kültürel standartların eşit bir zemin üzerinde temsili adına kültürlerin rekabet edebilirliğini gerektirmektedir. Nihayet, makale, maneviyattaki yaratıcılığın mevcut uluslararası sistemin realist yaklaşımlarını da ortak bir dünya barışı için değiştirmekteki gücünü vurgulamaktadır. Dolayısıyla, böyle bir perspektifi olanaklı kılmak için, maneviyat dinlerden çok daha geniş bir kategoride ele alınmalıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | August 1, 2014 |
Submission Date | February 15, 2015 |
Published in Issue | Year 2014 Volume: 10 Issue: 19 |