Hikâye anlatımı klasik dramatik yapının karşıtı bir estetik ya da Brechtyen bir öğe olarak kabul görülür. Fakat çağdaş tiyatroda bu eğilim seyirci ve oyuncu arasında yeni bir iletişim biçimi, alternatif bir estetik arayış olarak karşımıza çıkar. Tiyatro antropolojisi bağlamında meseleye yaklaşıldığında Batılı konvansiyonel tiyatronun anlatıyı dışlamasının nedenleri daha net ortaya çıkar. Batılı toplumlardaki yazılı kültürün gelişimi kültürel hegemonyanın da etkisiyle klasik dramatik yapının ne’liğini belirlerken Doğulu toplumlardaki sözlü kültür anlatıyı merkeze almıştır. Bugün bile Afganistan, İran ve Hindistan’da, Mezopotamya’nın ve dahi Anadolu’nun tamamında kutsal metinler, dini hikâyeler ve ibretlik öyküler birer anlatıcı aracılığıyla köy meydanlarında, kahvehanelerde ve tapınaklarda geniş kitlelerle paylaşılmaktadır. Ülkeler arasındaki sınırların belirginleşmesine rağmen iletişim olanaklarının gelişmesiyle kültürel etkileşimin bugün bu iki geleneğin arasındaki sınırların muğlaklaşmasına neden olduğu söylenebilir. Modern sonrası tiyatroda metnin sahnedeki öneminin zayıflayıp yerini performansın kendisinin aldığı düşünülmeye başlanmışken sahnede hikâye anlatan oyun kişilerinin olduğu oyunların hızla çoğaldığı görülür. Yaşam ve oyun arasındaki ilişkinin yeniden kurulmaya çalışıldığı çağımızda hikâyenin dramatik yapının merkezine yeniden yerleştiği görülür. Modern sonrası dönemde melezliğin popüler bir eğilim olmasının yanında yazarların seyirciyle yeni bir iletişim arayışı peşinde olmalarının da payı büyüktür.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 3 Issue: 5 |