Abstract
Halka açık anonim şirketlerin ilişkili taraflarla gerçekleştirdiği işlemler, ilişkili tarafın şirkete ait bir değeri kendi malvarlığına aktarması sonucunu doğurabileceğinden, şirket ve pay sahiplerinin menfaatlerini zarara uğratabilmektedir. Bu nedenle yapısı gereği menfaat çatışması içeren ilişkili taraf işlemlerinin hukuki zeminde düzenlenmesi gerekliliği oluşmuştur. Şirket kontrolünü elinde tutmaya bağlı fırsatçılığı önlemek üzere, ilişkili taraf işlemlerinin yoğunluğuna bağlı olarak farklı birçok hukuki teknik geliştirilmiştir. Bu kapsamda 2017 yılında AB tarafından 2007/36/EC Direktifi’nde[Pay Sahipleri Hakları Direktifi’nde (Shareholder Rights Directive/SRD)], değişiklik yapan (EU)2017/828 Direktifi [(Pay Sahipleri Hakları Direktifi II (Shareholder Rights Directive II/ SRD II)] yürürlüğe girmiştir. Anılan düzenlemede yer alan hususlardan biri olan m.9(c)’de ilişkili taraf işlemleriyle ilgili olarak kamuyu aydınlatmaya ve söz konusu işlemlerin onaylanmasına ilişkin olarak özel bir usul takip edilmesine dayanan bir sistem kabul edilmiştir. Türk hukukunda ilişkili taraf işlemlerinin yol açacağı menfaat çatışmalarına bağlı olarak halka açık ortaklığın malvarlığının azalmasına yol açabilecek işlemlerin önlenmesi amacıyla, anılan işlemler Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn) ve ikincil düzenlemeler aracılığıyla özel bir düzenlemeye konu olmuş, bu tür işlemlerin gerçekleştirilmesi bazı özel kurallara bağlanmıştır. Bahsi geçen düzenleme, Türkiye’nin AB adaylık süreci kapsamında, müzakereye açık olan Şirketler Hukuku faslının konularından birini oluşturmaktadır. Bu çalışmada, ilişkili taraf işlemlerine ilişkin olarak AB’nin Pay Sahipleri Hakları Direktifi II ve Türk sermaye piyasası mevzuatında yer alan düzenlemeler karşılaştırmalı olarak incelenmiş, SPKn ile öngörülen sistemin Direktif hükümleriyle ne ölçüde uyumlu olduğu ve anılan sistemde Direktif’in ihtiyari bıraktığı konularda hangi yaklaşımların benimsendiği değerlendirilmiştir.