Abstract
Ahmet Saim Bey’i 1980’li yıllarda tanıma fırsatı bulmuştum. Özellikle mûsikiye olan düşkünlüğü sebebiyle dost meclislerinde karşılaşırdık. Daha sonra bu fakirin Sanat Tarihi eğitimine başlamasıyla birlikte Ahmet Saim Bey’in kütüphanesinden daha fazla yararlanma fırsatı bulmuştum. Fakülteyi tamamlayıp yüksek lisansa başladığım günlerde onun tavsiyeleri ve yönlendirmeleri ile kendimi Sanat Tarihi disiplininin farklı alanına doğru sürüklendiğimi fark etmiştim. Bu sürükleniş belki de Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı ile birlikte çalışmaya sevk eden âmillerden biri olmalıydı.