Bu makalede Berlin’in
özgürlük kavramlaştırması tartışmaya açılacaktır. Düşünür özgürlüğün negatif ve
pozitif yorumlarını birbirinden ayırt eder. Ona göre negatif özgürlük
engellenmeden eylemde bulunma ihtimali, pozitif özgürlük ise kişinin kendi
iradesi ya da benliği üzerinde kurduğu hakimiyettir. Berlin için özgürlüğün
negatif karakteri pozitif olana göre daha önemlidir. Kadim anlayışa karşı
modernlerin özgürlük yorumunu da karakterize eden negatif özgürlük otoriteyi
engeller ve kişisel seçimi kolaylaştırır. Pozitif özgürlük ise otorite yaratan
karakteriyle totaliter akımlar tarafından kullanılmaya daha müsaittir.
Berlin kavramsal açıdan
yanlış, siyasal açıdan ise tehlikeli gördüğü tekçi anlayışla özgürlüğün pozitif
yorumu arasında güçlü bir bağlantı öngörür. Ona göre ne tarihin sabit bir yönü
ne de tarihsel açıdan kaçınılmaz yasalar vardır. Ayrıca birden fazla birbiriyle
çelişen değer ve doğru söz konusudur. Bu nedenle makul ve medeni bir yaşantı
için çoğulculuk gerekir. Berlinci düşünüş içerisinde liberalizm çoğulculuğun en
önemli garantisini oluşturur. Çoğulcu yaklaşım hiçbir fikri en baştan gerçek
özgürlüğe aykırı diye yadsımaz. Dahası çoğulcu yaklaşım demokratik toplum
içerisinde müzakereyi destekler. Açık fikirlilik ve esneklik gibi değerler
bakımından çoğulculukla demokrasi arasında olumlu bir etkileşim vardır. Çoğulcu
yaklaşımdan uzaklaşıldıkça insanı maliyeti yüksek olan sosyal ve siyasal
seçenekler ön plana çıkar. Tek bir yüksek iyiye dayanarak tüm çatışmaları çözme
iddiası zorunlu olarak bazı iyi tercihlerini dışarıda bırakır. Adil olmaya
çalışmak kişiyi merhametten uzak bir davranış kodunu benimsemeye itebilir
mesela. Ayrıca çoğulculuğun alternatifi tek bir büyük iyi adına insanları büyük
fedakarlıklara sürükleyen ütopyacı ve kapsayıcı çözümleri beraberinde getirir.
Bir kez bu yola girildiğinde varılacak yer kaçınılmaz bir şekilde
totalitarizmdir. Bu son hatırlatma bağlamında Berlinci düşünüş sadece
totalitarizme yönelik bir itirazı değil aynı zamanda ütopyacılığa karşı aşırı
temkinli bir tavrı da içerisinde barındırır.
Makalede temel tezleri
tartışmaya açılan Berlin düşünüşü için bir dizi eleştiri de dile
getirilecektir. Öncelikle Berlin çoğulculuk yanlısı ama görecelik karşıtıdır.
Ancak çoğulculukla görecelik arasında çizdiği sınır bir hayli keyfidir.
Ahlakilikte evrensel bir asgari boyutun, nesnel bir minumum noktanın veya tüm
uluslar bakımından ortak bir ahlaki noktanın olduğunu düşünür Berlin. Neyin
yanlış olduğunu asgari ölçülerde bilebilen insanlığın neden tek bir ortak
doğruyu bilemediğini rasyonel bir şekilde açıklayamaz. Dahası Berlin
çoğulculuğu sadece göreceliğe değil aynı zamanda pragmatizme karşı da
savunmasızdır. Çünkü onun dizgesi bakımından evrensel bir reçetenin olmaması
rasyonelliği ortadan kaldırmaz. Ayrıca akılcı çözümler için tüm değerleri
hizaya sokacak bir üst değere atıfta bulunmak gerekli değildir. Peki, hangi
çözümün diğerinden daha rasyonel olduğu veya hangi değerin diğer değere göre
daha tercih edilebilir olduğu soruları nasıl yanıtlanır? Berlin doğrunun
koşullar tarafından belirlendiği kanaatindedir. Koşullar ve tarihsel durum
rasyonel durumu açıklar. Kolaylıkla fark edileceği üzere bu yanıt çoğulculuk,
görecelilik ve pragmatizm arasındaki tüm ayrımları keyfi hale getirir. Doğru ve
iyi Berlin’in söylediği gibi koşullara bağlıysa doğuyu ve yanlışı birbirinden
ayırt eden tüm saptamalar tarihte ve kültürde göreli hale gelir.
Bir diğer sorunlu nokta
liberalizmle ahlaki çoğulculuk arasındaki gerilimde somut bir içeriğe kavuşur.
Locke, Mill, Hayek gibi pek çok liberal düşünür ahlaka ve siyasete tekçi bir
şekilde bakar. Liberalizm de tekçi olabildiği için düşünür tarafından dile
getirilen ve çoğulculuğun garantisini liberalizmde bulan okumaya belli bir
ihtiyat payı ile bakmak gerekir. Ayrıca tekçi pozisyonla totalitarizm arasında
kurulan neden-sonuç ilişkisi de yeniden kurgulanmalıdır. Çünkü sonuçta hemen
tüm ortak iyi/ortak yarar anlayışları ahlaki anlamda tekçi varsayımlara
sahiptir. Berlin’in yaptığı üzere tekçi yaklaşımın reddi ortak iyi düşüncesinin
reddi anlamına geliyorsa bu pozisyon eleştirilebilir.
In
this paper, Berlin’s conceptualization of freedom will be discussed. The
philosopher distinguishes between negative and positive interpretations of
freedom. According to him, negative freedom is the possibility of acting
without being interfered with whereas positive freedom is the sovereignty that
the individual establishes over his/her will or self. For Berlin, the negative
character of freedom is more important than its positive character. Negative
freedom which also characterizes the interpretation of freedom of the moderns
against the ancient understanding, obstructs authority and facilitates
individual choice. Whereas positive freedom is more fit to be used by
totalitarian currents due to its authority-generating character.
Berlin
predicts a strong connection between the positive interpretation of freedom and
monist thinking which he considers conceptually wrong and politically dangerous.
According to him, neither history has a constant direction nor there are
historically inevitable laws. Besides there are multiple values and truths that
contradict each other. Therefore pluralism is required for a decent and
civilized life. Liberalism constitutes the most important guarantor of
pluralism in the Berlinian thought. The pluralist approach denies no idea from
the very beginning because it is against true freedom. Moreover pluralist
approach supports deliberation in a democratic society. In terms of values like
broad-mindedness and flexibility, there is a positive interaction between
pluralism and democracy. As the pluralist approach is left behind, social and
political options with high human cost come into prominence. The claim to
resolve all conflicts based on a single high good necessarily omits some
options of good. For instance, trying to be fair may prompt one to adopt a code
of conduct devoid of mercy. Besides, an alternative to pluralism brings along
utopian and overarching solutions which drive people to make sacrifices in the
name of a single great good. Once this path is taken, destination is
indispensably totalitarianism. Within the context of this last reminder, the
Berlinian thought contains in itself not only an objection to totalitarianism
but also an extremely cautious attitude towards utopianism.
Also
a series of critiques will be mentioned regarding the fundamental theses of the
Berlinian thought which is opened up for discussion in the paper. To begin
with, Berlin is pro-pluralism yet anti-relativism. However, the line he draws
between pluralism and relativism is quite arbitrary. Berlin holds that there is
a universal minimum aspect to morality, an objective minimum point or a moral
point shared by all nations. He cannot explain why the humanity which knows
what is wrong on a minimum level fails to recognize a single common truth.
Moreover, Berlinian pluralism is vulnerable not only to relativism but also to
pragmatism. This is because in terms of his system, not having a universal
prescription does not eliminate rationality. Plus, it is not necessary to refer
to a meta-value that will make all values shape up for rationalist solutions.
But how can we answer the questions like which solution is more rational than
the other or which value is more preferable than the other? Berlin is of the
opinion that truth is determined by circumstances. Circumstances and historical
condition explain the rational condition. As it can be easily seen, this answer
renders all distinctions between pluralism, relativism and pragmatism
arbitrary. If truth and good depend on circumstances as Berlin says, all
determinations that distinguish between right and wrong become relative in
history and culture.
Another
problematical point gains a concrete content in the tension between liberalism
and moral pluralism. Many liberal thinkers like Locke, Mill and Hayek have a
monist perspective regarding morality and politics. Since liberalism can also
be monistic, the interpretation that is articulated by the philosopher and
finds the guarantee of pluralism in liberalism should be approached with some
caution. Also, the cause and effect relationship established between monist
position and totalitarianism should be reconstructed. This is because
ultimately all common good/common benefit understandings have morally monist
assumptions. If dismissal of a monist approach comes to mean dismissal of a
common good as is the case in Berlin, then this position can be criticized.
Subjects | Political Science |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2017 |
Submission Date | May 10, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Volume: 10 Issue: 30 |
International Refereed and Indexed Journal of Urban Culture and Management | Kent Kültürü ve Yönetimi Uluslararası Hakemli İndeksli Dergi
Information, Communication, Culture, Art and Media Services (ICAM Network) | www.icamnetwork.net
Address: Ahmet Emin Fidan Culture and Research Center, Evkaf Neigh. No: 34 Fatsa Ordu
Tel: +90452 310 20 30 Faks: +90452 310 20 30 | E-Mail: (int): info@icamnetwork.net | (TR) bilgi@icamnetwork.net