Sözlü kültürlerin vazgeçilmez malzemesi hafızadır, ancak belleği takviye eden ve bilgileri unutulmaz kılanlar da yazılı kayıtlardır. Zira hafıza-i beşer nisyân ile mâluldür. Sahâbeden bazıları hadisleri Hz. Peygamber döneminde, bazıları da onun vefatından sonra kayıt altına almış, ezberle beraber yazıyı da kullanarak ondan dinledikleri ve gördüklerini kendi aralarında müzâkere etmek için yazmışlardır. Bazı sahâbîler, Kur’ân’ın ihmal edileceği gerekçesiyle hadis kitâbetine karşı çıkarken çoğunluk, Hz. Peygamber’in sözlerinin yazılmasıyla ilgili yasağın umumi olmadığını, hadislerin âyetlerle karıştırılması ihtimali nedeniyle alınmış “geçici bir yasak” olduğunu düşünmüş ve hadisleri yazmışlardır. Tabiîn döneminde de cüz ve sahîfelerde hadisleri kayıt altına alma çabaları devam etmiş, resmî tedvîn faaliyeti gerçekleştirilmiş, tedvînden sonra tasnif dönemine geçilmiş, temel hadis kaynakları telif edilmiş, böylece hadislerin güvenilir bir şekilde gelecek nesillere ulaştırılması sağlanmıştır. Hadisler, iddia edildiği gibi ilk bir asır boyunca sadece şifâhen rivayet edilmemiş, sözlü naklin yanında gittikçe artan oranda yazılı nakle de başvurulmuştur. Hz. Peygamber’in sözlerini Kur’ân-ı Kerîm gibi tedvîn ettirmediği ve bunun için de herhangi bir emir vermediği bilinmektedir. Ancak bu durum, Hz. Muhammed’in hiç hadis yazdırmadığı veya sözlerinin yazılmasına müsaade etmediği manasına da gelmemektedir. Zira hadislerin yazımına izin veren sahîh ve zayıf rivayetler, Resûlullah’ın bir kısım sözlerini bizzat kendisinin yazdırdığını ve bazı sahâbîlerin hadis yazma taleplerine olumlu cevap verdiğini göstermektedir. Hz. Peygamber, Kur’ân ile karıştırılmasını önleme ve bütün gayretlerin Kur’ân’a yönelmesini temin etme amacıyla ilk zamanlarda sözlerinin yazılmasını geçici bir tedbir olarak yasaklamışsa da bu sebepler ortadan kalkınca bazı sahâbîlere özel izin vermiştir. İslâm’a yönelik ve özellikle de hadis alanında yaptığı araştırmalarla tanınan Yahudi oryantalist Ignaz Goldziher (öl. 1921) ise Hz. Peygamber’den “sözlerinin yazılmaması yönünde nakledilen hadisleri” gerekçe göstererek hadislerin ilk dönemlerde yazılmadığını ve sadece şifâhen rivayet edildiğini savunmuştur. Bu makalenin yazılma nedeni Goldziher’in 1907 yılında yayınlanan “Kampfe um die Stellung des Hadit im Islam (İslâm’da Hadisin Yeri Etrafında Mücadeleler)” isimli makalesindeki hadislerin kitâbetine dair iddialarını değerlendirmektir. Araştırmalarımız neticesinde daha önce Goldziher’in söz konusu makalesinde ileri sürdüğü görüşleri müstakil olarak inceleyen başka bir çalışmanın bulunmadığı görülmüş, bu boşluğu doldurmak amacıyla makale yazılmıştır. Araştırma, Goldziher’in adı geçen çalışmasındaki iddialarını tahlil etmekle sınırlandırılmış, makalede veri toplama ve analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonunda Goldziher’in hadis rivayet etmekten sakınan sahâbîler olmasına rağmen müsnedlerde sahâbeden nakledilen bol miktarda hadis bulunmasını çelişki gibi gösterip hadis koleksiyonlarına duyulan güveni sarsmaya çalıştığı kanaatine varılmıştır. Aynı şekilde Hz. Ömer’in (ö. 23/644) hadislere aykırı yaptığı işlerin bilinmesini istemediği için hadis rivayetine sıcak bakmadığı şeklindeki ithamının da ciddi delile dayanmayan, menfî algı oluşturma amaçlı sübjektif analizler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Hz. Peygamber’e emniyet içinde ulaşabilen çok az rivayet bulunduğu şeklindeki iddiasının ise hadislerin güvenilirliğine gölge düşürmeyi amaçlayan indî ve keyfî yorumlar olduğu, Hz. Ömer’in Kur’ân’ı terk edecekleri endişesiyle hadislerin yazıldığı sahîfeleri yaktırmasından bahseden rivayeti de tezini destekleyecek şekilde tevil ettiği tespit edilmiştir. Goldziher’in hadislerin şifâhen rivayetinde tereddüt gösterenlerin yazıyla kayıt altına alınmasına da olumlu bakmadıkları şeklindeki iddiasının ise tespitlerinden ziyade temennilerini yansıttığı, hadislerin yazılmasını yasaklayan rivayetlere müspet yaklaşırken yazılmasına izin verenlere karşı menfî bir tutum sergilediği görülmüştür. Bununla birlikte Goldziher’in Hz. Muhammed’e Kur’ân’dan ayrı vahiy verildiğini savunanlara tepki gösterenlerin bulunduğu, Kur’ân ile sünneti aynı değerde görüp sünnetin Kur’ân'ı nesh edebileceğini söyleyen ilahiyatçıları eleştirenlerin olduğu ve ikili vahiy görüşüne karşı çıkanların olduğu şeklindeki tespitlerinin ise kısmen haklılık payı taşıdığı neticesine ulaşılmıştır.
Etik beyan gerektirmemektedir.
Yazar bu araştırmayı desteklemek için herhangi bir dış fon almadığını kabul eder / The author acknowledges that received not external funding support of this research. .
yoktur
Dergi editörlerine teşekkür ederim.
The essential material of oral cultures is memory; however, written records consolidate memory and make information unforgettable. Because the memory of human beings is subject to forgetfulness. Some of the companions recorded ḥadīths during the period of the Prophet Muhammad, and some others recorded them after his death. They used writing as well as memorization to discuss among themselves what they had heard and seen from him. While some of the companions opposed the writing of ḥadīth on the grounds that the Qur'an would be neglected, the majority thought that the prohibition on writing down the Prophet's sayings was not general, but a temporary prohibition due to the possibility of mixing ḥadīths with verses, and they wrote down the ḥadīths. The efforts for recording ḥadīths in parts and pages also continued during the period of successors; a collection activity was carried out with the support of the state; the tasnif period started after the tadvin; main ḥadīth sources were copyrighted; and thus, it was ensured that ḥadīths were reliably transmitted to future generations. Ḥadīths, as claimed, were not narrated only verbally during the first century, but written narration was also increasingly applied along with oral narration. It is known that the Prophet Muhammad did not get his words collected as the Qur’an and did not give any instructions for this. However, this does not mean that the Prophet Muhammad never dictated ḥadīth or did not allow his words to be written down. The accurate and weak narrations that writing of ḥadīths that the Messenger of Allah got some of his words written himself and responded positively to the requests of some of his companions to the write ḥadīths. Although the Prophet Muhammad forbade writing his words as a temporary precaution in the beginning in order to prevent his words from being confused with the Qur’an and to ensure that all efforts were directed towards the Qur’an, he gave special permission to some companions when these reasons were eliminated. Ignaz Goldziher (d. 1921), a Jewish orientalist known for his research on Islam, especially in the field of hadith, argued that hadiths were not written down in the early periods and were only narrated orally, citing “hadiths transmitted from the Prophet Muhammad (pbuh) that his words should not be written down”. The reason for writing this article is to evaluate Goldziher’s claims related to the composition of ḥadīths in his article “Kampfe um die Stellung des Hadit im Islam (Struggles around the Place of Ḥadīth in Islam)” published in 1907. As a consequence of the research, it was seen that there was no other research independently analyzing the opinions that Goldziher put forward in his mentioned article before, and the present article was written to fill this gap. The research was limited to analysing Goldziher’s claims in his mentioned study, and the data collection and analysis method was used in the article. At the end of the research, it was concluded that Goldziher attempted to undermine trust in ḥadīth collections by showing the presence of abundant ḥadīths narrated from the companions musnads as a discrepancy even though there were companions avoiding from narrating ḥadīth. Similarly, it was concluded that his accusation that Hz. Omar (d. 23/644) did not incline toward ḥadīth narration since he did not want his actions against the ḥadīths to be known were also a subjective analyzes which were not based on serious proof and aimed at creating negative perception. It was detected that his claim that there were very few narrations the truth/originality of which could reach the Prophet Muhammad in safety was arbitrary and discretionary comments that aims to undermine the reliability of ḥadīths. It was also detected that he interpreted the narration mentioning that Hz. Omar had the pages on which the ḥadīths were written, burnt with the concern that they would abandon the Qur’an in a way that supported his thesis. It was seen that Goldziher’s claim that those who hesitated in the verbal narration of ḥadīths did not also positively view their recording in writing reflected his desires rather than his detections. It was also seen that he had a positive attitude towards the narrations that prohibited the writing of ḥadīths, while he had a negative attitude towards those who allowed it. Additionally, it was concluded that Goldziher’s claim that there were people who reacted to those claiming that revelation separate from the Qur’an was given to the Prophet Muhammad, there were people who criticised the theologists considering the Qur’an and sunnah equivalent and remarking that sunnah could abrogate the Qur’an, and there were people who opposed the view of dual revelation were partially justified.
yoktur
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Hadith |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Project Number | yoktur |
Early Pub Date | June 12, 2024 |
Publication Date | June 15, 2024 |
Submission Date | February 28, 2024 |
Acceptance Date | May 26, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 7 Issue: 1 |