BibTex RIS Cite

Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-

Year 2001, Volume: 26 Issue: 26, 165 - 167, 01.07.2001

Abstract

Okul yaşamım, "dayak yemeden" tamamlamış, orta kuşaktan birini bulmak ender bir durumdur, eğer o günleri yeterince anımsayabiliyorsa, Dayak, geleneksel öğretimde işlevsel bir araç , vazgeçilmesi zor bir yöntem olarak yer almaktadır. Türkiye eğitim sisteminde değişmeye yönelik kıpırdanışlar şiar giderek daha bir ümit verici konuma gelmektedir. Okul yöneticiliğinin öğretmenlikten farklı bir meslek alanı ufarak kabulünden başlayarak, yerel yönetimlere güvenin ve izleyerek yetki devrinin artması, toplam kalite kavramının daha geniş çevrelerde daha sık ifade edilmesi, "eğitimde değişim" sürecinin on habercileri olarak yorumlanabilir. İl düzeyinde hatta ilçelerde eğitim yöneticileri kendilerinin ve okul yöneticilerinin yeterliklerim çeşitlendirmek, yetkinliklerini artırmak için yoğun çaba sarfetmektedirler, örnekse; Ankara/Sincan ilköğretim müdürlüğü, Giresun, Ankara, istanbul, izmir milli eğitim müdürlükleri, çevresel kaynakları kuruma çekmenin uygun koşullarım yaratabilmekte ve okul yöneticilerini, eğitim deneticilerini yeni düşüncelerle tanıştırmada özgün çalışmalar yapmaktadırlar. Bir akademisyenler grubu, 15 Şubat 2001 günü İstanbul ilköğretim müfettişleri ile Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde "Okulda Şiddete" ilişkin bilgileri ve düşünceleri paylaştılar. Grubun başkanı, Münevver Mertoğlu, istanbul okullarında şiddetle ilgili soruşturmaların artarak sürdüğüne değinirken, ilginç örnekler verdi. Bu örneklere yaş ortalamaları yaklaşık otuz olan bir serbest meslek grubundan kendi el yazıları ile alınmış beyanları hiçbir yorum eklemeden eğitimci meslektaşlarımıza sunmak isterim, -ilkokul üçüncü sınıfa giderken öğretmenim bir gün beni tahtaya kaldırıp "10 ile 5`i çarparmısın" dedi. Ben 10 X 5 = 50 yaptım. Öğretmenim birden bağırdı. "Başka türlü yap" dedi. Ben korkudan titremeye başladım. Bildiğim her şeyi unuttum. Öğretmenim, elinde iğde ağacından yapılmış bir sopa ile belli öyle bir dövdü ki, morluklar bir ay vücudumdan gitmedi. Bu beni çok üzdü, Öğrencilik yıllarımda beni üzen olay; öğretmeninim saçımı kesmesi ve bana "şimdi kuaföre gitmeni ve saçını kısa kestirmeni istiyorum" demesi. Bu beni çok üzdü. Okul yıllarımda beni en çok üzen olay, orta birde Türkçe ögretmenimden yediğim ilk tokat olmuştu.- Yukarıda anılan toplantıya katılanlara "içinizde okulda dayak yemeyen var mı?" sorusu yöneltildiğinde yaklaşık 250 kişilik gruptan sadece iki kişi çıktı. Daha sonra bu iki kişi de söz alarak, "şimdi hatırladım; bir keresinde ..." diye okulda maruz kaldıkları dayak uygulamasını açıklayarak grubu tümlediler. Grup üyelerinden söz alanlar gerek istanbul`da gerekse diğer illerde gerçekte okullarda dayağın artmadığım, ancak dayağa karşı çıkmayı göze alan, ilgili makamlara şikayet etmeye cesaret edenlerin sayısında bir artış olduğunu açıkladılar. Bu bulgu çok önemliydi. Çünkü bir gruba sürekli şiddet uygulaması bir süre sonra o grup üyelerinde duyarsızlığa ve bir tür kabullenmeye yol açmaktadır. Şiddetin olağan hale gelmesi, uygulayan ya da uygulananlar tarafından kabullenilmesi şiddetin artmasına neden olmaktadır. Ankara`da Cumhurbaşkanlığı köşküne yaklaşık 1500 metre uzaklıkta bir ilköğretim okulunda öğretmenlerle sürdürülen bir PGS (Paylaşım Gelişim Sohbeti) programında eğitimde dayağın bir tükenmişlik göstergesi olarak yorumlanabileceği üzerinde durulmaktaydı. "Lütfen çocukları dövmeyin" dileğine karşılık, bir öğretmen "Neden dövmeyecekmişiz? Nasıl adam olacak, nasıl öğrenecekler?" sorularını yöneltti ve üç öğretmen de sözel anlatımları ve beden dillerini kullanarak bu meslektaşlarını desteklemeye yöneldi. Dr. Ahmet İnam, Şubat 2001, 399 sayılı Bilim Teknik dergisindeki yazısında "eğitmek", "adam etmek" amacıyla iyi niyetle uygulanan şiddeti "dört köşeli üçgene" benzeterek, "iyi niyetle şiddet bağdaşır mı?" diye soruyor, Rafael Moses de 1996 yılında Yapı Kredi Yayını olan Cogito`ya yazdığı Şiddet Nerede Başlıyor? başlıklı makalesinde Hintli Nobel ödüllü Şair Tagor`dan bir alıntı veriyor, Tagor,"Ulus olma ideası, icat edilen en etkin uyuşturucu maddedir. Yoğunluğunun etkisi altında bütün bir ulus neredeyse, sistematik bir şekilde ahlaki çöküntüsünün farkına varmadan bu tehlikeli bencilliğe tutsak olur. Genel bir hukuk bilincine sahip olan her toplumun; kin yalan, casusluk veya cinayet olarak nitelendirdiği olgular, ulus belirlemesinin soyut bir ilkesi uğruna gerçekleştirildiği anda, haklı eylemler olma niteliği kazanır," diyor, Bu alıntıyı okuduktan sonra acaba okullarımızdaki dayak yoğunluğu, öğretmen ve yöneticilerin şiddet uygulama istekliliği eğitimin milli olma özelliğinin bir gereği olarak yorumlanabilirmi diye düşünmeye başladım. Eğiticiler ve eğitilmişler ortamında "eski öğretmenlerin dahabir öğretmenlik ruhuna sahip" olduğuna ilişkin yaygın bir kanı vardır. Bu yargıyı izleyerek ilköğretim müfettişleri i)e birlikte ulaştığımız farklı bir bulgu, köy enstitülerinde, öğretmen ve ilköğretmen okullarında "dayağın varlığıydı". Biz bu dayaklı kurumlar dönemini aynı zamanda iyi öğretmenlerin yetiştirildiği dönem olarak nitelendirirsek, iyi öğretmen yetiştirmenin alt yapısında şiddet içeren bir öğretim modelinin varlığını da kabul etmemiz gerekiyor. Bu bulgu, iyi öğretmenlerin dayağın/şiddetin varolduğu kurumlarda yetiştiğinin kanıtı olarak yorumlama eğilimi çelişkili durumdur bence. Kuşkusuz şiddet bir kültürel algılama ve değerlendirme ürünüdür. Fakat insanlara acı veren onların bedensel, duygusal ve zihinsel bütünlüklerini parçalamaya yönelik eylemleri çocuklarımızın çevrelerinde seyrekleştirmenin gerekliliğine inanıyorum. Eğitimde kalite, ya da Bakanlığımızın son dönemde ilgi alanında olan TKY kavramları içinde şiddet, çelişkili, zıt, zayıflatıcı bir öğe olarak görülmelidir. Önemli olan şiddetin maruz kalan ya da izleyen kişiler veya grup tarafından kabul edilir konuma gelmesidir. Bir okulda değişik suçlar İşlenebilir. Bunların lehinde ve aleyhinde konuşulabilir; fakat dayak, eğitime taraf olan tüm bireyler ve gruplar tarafından kesin biçimde reddedilip tepki görmüyorsa, o okulda şiddet için uygun bir alt yapı vardır denebilir. Bu tür okullarda yöneticilerin önde gelen misyonu, grup üyelerinin tümünü istisnasız şiddete/dayağa karşı kesin tepki veren bir tutuma ulaştırmaktır. Bu konuda anne babalar ayağa kalkmalı ve ilgili herkesi en yoğun biçimde sorgulamalıdırlar, Okullarımızın öğretim kalitesini artıracak boyutlarını güçlendirirken, dayağa karşı daha dayanıksız bir konuma getirmek öncelikli bir izlence olmalıdır. Ancak benim gibi dayak yiyerek yetişmiş, sınıfta öğretmenlik, okulda yöneticilik otoritesini dayakla sağlayıp, öğrenci başarılarına dayaklı yöntemleri kullanarak imza atan eğitici takımın saf dışı katmasını daha bir süre beklemek gerekeceği için kaygılıyım.

Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-

Year 2001, Volume: 26 Issue: 26, 165 - 167, 01.07.2001

Abstract

Okul yaşamım, "dayak yemeden" tamamlamış, orta kuşaktan birini bulmak ender bir durumdur, eğer o günleri yeterince anımsayabiliyorsa, Dayak, geleneksel öğretimde işlevsel bir araç , vazgeçilmesi zor bir yöntem olarak yer almaktadır. Türkiye eğitim sisteminde değişmeye yönelik kıpırdanışlar şiar giderek daha bir ümit verici konuma gelmektedir. Okul yöneticiliğinin öğretmenlikten farklı bir meslek alanı ufarak kabulünden başlayarak, yerel yönetimlere güvenin ve izleyerek yetki devrinin artması, toplam kalite kavramının daha geniş çevrelerde daha sık ifade edilmesi, "eğitimde değişim" sürecinin on habercileri olarak yorumlanabilir. İl düzeyinde hatta ilçelerde eğitim yöneticileri kendilerinin ve okul yöneticilerinin yeterliklerim çeşitlendirmek, yetkinliklerini artırmak için yoğun çaba sarfetmektedirler, örnekse; Ankara/Sincan ilköğretim müdürlüğü, Giresun, Ankara, istanbul, izmir milli eğitim müdürlükleri, çevresel kaynakları kuruma çekmenin uygun koşullarım yaratabilmekte ve okul yöneticilerini, eğitim deneticilerini yeni düşüncelerle tanıştırmada özgün çalışmalar yapmaktadırlar. Bir akademisyenler grubu, 15 Şubat 2001 günü İstanbul ilköğretim müfettişleri ile Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde "Okulda Şiddete" ilişkin bilgileri ve düşünceleri paylaştılar. Grubun başkanı, Münevver Mertoğlu, istanbul okullarında şiddetle ilgili soruşturmaların artarak sürdüğüne değinirken, ilginç örnekler verdi. Bu örneklere yaş ortalamaları yaklaşık otuz olan bir serbest meslek grubundan kendi el yazıları ile alınmış beyanları hiçbir yorum eklemeden eğitimci meslektaşlarımıza sunmak isterim, -ilkokul üçüncü sınıfa giderken öğretmenim bir gün beni tahtaya kaldırıp "10 ile 5`i çarparmısın" dedi. Ben 10 X 5 = 50 yaptım. Öğretmenim birden bağırdı. "Başka türlü yap" dedi. Ben korkudan titremeye başladım. Bildiğim her şeyi unuttum. Öğretmenim, elinde iğde ağacından yapılmış bir sopa ile belli öyle bir dövdü ki, morluklar bir ay vücudumdan gitmedi. Bu beni çok üzdü, Öğrencilik yıllarımda beni üzen olay; öğretmeninim saçımı kesmesi ve bana "şimdi kuaföre gitmeni ve saçını kısa kestirmeni istiyorum" demesi. Bu beni çok üzdü. Okul yıllarımda beni en çok üzen olay, orta birde Türkçe ögretmenimden yediğim ilk tokat olmuştu.- Yukarıda anılan toplantıya katılanlara "içinizde okulda dayak yemeyen var mı?" sorusu yöneltildiğinde yaklaşık 250 kişilik gruptan sadece iki kişi çıktı. Daha sonra bu iki kişi de söz alarak, "şimdi hatırladım; bir keresinde ..." diye okulda maruz kaldıkları dayak uygulamasını açıklayarak grubu tümlediler. Grup üyelerinden söz alanlar gerek istanbul`da gerekse diğer illerde gerçekte okullarda dayağın artmadığım, ancak dayağa karşı çıkmayı göze alan, ilgili makamlara şikayet etmeye cesaret edenlerin sayısında bir artış olduğunu açıkladılar. Bu bulgu çok önemliydi. Çünkü bir gruba sürekli şiddet uygulaması bir süre sonra o grup üyelerinde duyarsızlığa ve bir tür kabullenmeye yol açmaktadır. Şiddetin olağan hale gelmesi, uygulayan ya da uygulananlar tarafından kabullenilmesi şiddetin artmasına neden olmaktadır. Ankara`da Cumhurbaşkanlığı köşküne yaklaşık 1500 metre uzaklıkta bir ilköğretim okulunda öğretmenlerle sürdürülen bir PGS (Paylaşım Gelişim Sohbeti) programında eğitimde dayağın bir tükenmişlik göstergesi olarak yorumlanabileceği üzerinde durulmaktaydı. "Lütfen çocukları dövmeyin" dileğine karşılık, bir öğretmen "Neden dövmeyecekmişiz? Nasıl adam olacak, nasıl öğrenecekler?" sorularını yöneltti ve üç öğretmen de sözel anlatımları ve beden dillerini kullanarak bu meslektaşlarını desteklemeye yöneldi. Dr. Ahmet İnam, Şubat 2001, 399 sayılı Bilim Teknik dergisindeki yazısında "eğitmek", "adam etmek" amacıyla iyi niyetle uygulanan şiddeti "dört köşeli üçgene" benzeterek, "iyi niyetle şiddet bağdaşır mı?" diye soruyor, Rafael Moses de 1996 yılında Yapı Kredi Yayını olan Cogito`ya yazdığı Şiddet Nerede Başlıyor? başlıklı makalesinde Hintli Nobel ödüllü Şair Tagor`dan bir alıntı veriyor, Tagor,"Ulus olma ideası, icat edilen en etkin uyuşturucu maddedir. Yoğunluğunun etkisi altında bütün bir ulus neredeyse, sistematik bir şekilde ahlaki çöküntüsünün farkına varmadan bu tehlikeli bencilliğe tutsak olur. Genel bir hukuk bilincine sahip olan her toplumun; kin yalan, casusluk veya cinayet olarak nitelendirdiği olgular, ulus belirlemesinin soyut bir ilkesi uğruna gerçekleştirildiği anda, haklı eylemler olma niteliği kazanır," diyor, Bu alıntıyı okuduktan sonra acaba okullarımızdaki dayak yoğunluğu, öğretmen ve yöneticilerin şiddet uygulama istekliliği eğitimin milli olma özelliğinin bir gereği olarak yorumlanabilirmi diye düşünmeye başladım. Eğiticiler ve eğitilmişler ortamında "eski öğretmenlerin dahabir öğretmenlik ruhuna sahip" olduğuna ilişkin yaygın bir kanı vardır. Bu yargıyı izleyerek ilköğretim müfettişleri i)e birlikte ulaştığımız farklı bir bulgu, köy enstitülerinde, öğretmen ve ilköğretmen okullarında "dayağın varlığıydı". Biz bu dayaklı kurumlar dönemini aynı zamanda iyi öğretmenlerin yetiştirildiği dönem olarak nitelendirirsek, iyi öğretmen yetiştirmenin alt yapısında şiddet içeren bir öğretim modelinin varlığını da kabul etmemiz gerekiyor. Bu bulgu, iyi öğretmenlerin dayağın/şiddetin varolduğu kurumlarda yetiştiğinin kanıtı olarak yorumlama eğilimi çelişkili durumdur bence. Kuşkusuz şiddet bir kültürel algılama ve değerlendirme ürünüdür. Fakat insanlara acı veren onların bedensel, duygusal ve zihinsel bütünlüklerini parçalamaya yönelik eylemleri çocuklarımızın çevrelerinde seyrekleştirmenin gerekliliğine inanıyorum. Eğitimde kalite, ya da Bakanlığımızın son dönemde ilgi alanında olan TKY kavramları içinde şiddet, çelişkili, zıt, zayıflatıcı bir öğe olarak görülmelidir. Önemli olan şiddetin maruz kalan ya da izleyen kişiler veya grup tarafından kabul edilir konuma gelmesidir. Bir okulda değişik suçlar İşlenebilir. Bunların lehinde ve aleyhinde konuşulabilir; fakat dayak, eğitime taraf olan tüm bireyler ve gruplar tarafından kesin biçimde reddedilip tepki görmüyorsa, o okulda şiddet için uygun bir alt yapı vardır denebilir. Bu tür okullarda yöneticilerin önde gelen misyonu, grup üyelerinin tümünü istisnasız şiddete/dayağa karşı kesin tepki veren bir tutuma ulaştırmaktır. Bu konuda anne babalar ayağa kalkmalı ve ilgili herkesi en yoğun biçimde sorgulamalıdırlar, Okullarımızın öğretim kalitesini artıracak boyutlarını güçlendirirken, dayağa karşı daha dayanıksız bir konuma getirmek öncelikli bir izlence olmalıdır. Ancak benim gibi dayak yiyerek yetişmiş, sınıfta öğretmenlik, okulda yöneticilik otoritesini dayakla sağlayıp, öğrenci başarılarına dayaklı yöntemleri kullanarak imza atan eğitici takımın saf dışı katmasını daha bir süre beklemek gerekeceği için kaygılıyım.

There are 0 citations in total.

Details

Primary Language Turkish
Journal Section Articles
Authors

Prof. Dr. Aytaç Açıkalın This is me

Publication Date July 1, 2001
Published in Issue Year 2001 Volume: 26 Issue: 26

Cite

APA Açıkalın, P. D. A. (2001). Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-. Kuram Ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 26(26), 165-167.
AMA Açıkalın PDA. Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. July 2001;26(26):165-167.
Chicago Açıkalın, Prof. Dr. Aytaç. “Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-”. Kuram Ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 26, no. 26 (July 2001): 165-67.
EndNote Açıkalın PDA (July 1, 2001) Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 26 26 165–167.
IEEE P. D. A. Açıkalın, “Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-”, Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, vol. 26, no. 26, pp. 165–167, 2001.
ISNAD Açıkalın, Prof. Dr. Aytaç. “Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-”. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 26/26 (July 2001), 165-167.
JAMA Açıkalın PDA. Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. 2001;26:165–167.
MLA Açıkalın, Prof. Dr. Aytaç. “Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-”. Kuram Ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, vol. 26, no. 26, 2001, pp. 165-7.
Vancouver Açıkalın PDA. Dahabir -Dayağa Dayanıksızlaşan Okul-. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. 2001;26(26):165-7.