The focus of this article is twofold. First, what Sadr al-Shariah intended with the ta'dîl is being studied historically in terms of the relationship between Mâturîdism and Ash‘arism. This relationship is related to the transformation of Ash‘arism within itself. Ash'arism acquired a systematic structure with Bâkillânî and Ibn Fûrek and completed its encounter with Peripateticism at the hands of Juwaynî, Ghazalî and Râzî. This process is called the later period and it showed itself at the highest level at Râzî.
The process in Mâturîdism does not occur at the same time as in Ash‘arism. Accordingly, in Mâturîdism, references to the founder coincide with him about a century and a half after his death. The historical process was considered from the point of view of the relationship of the two schools to each other. The transformation that Mâturîdism underwent was connected with Ash‘arism through Râzî. In this regard, Razi's discussions with Hanafi scholars around Mawarannahr and the results of these discussions were based on the study of the adaptation of Mâturîdism to the new language. In the structure formed by Razi, the interlocutor of kalam is theoretical philosophy as whole. As a result of his visit, the search for harmony in this language began among the Mâturîdite theologicans. Râzî’s use of Ibn Sînâ philosophy as a concept and content made him stand out from his interlocutors. One of the first and uppermost forms of adaptation to this new language in Mâturîdism - along with Shams al-Din al-Samarqandî- was found in Sadr al-Shariah. In this regard, the article analyzes the activity of Sadr al-Shariah, which we conceptualize as a ta'dîl, on the relationship between the two groups in question historically and between religious thought and philosophical thought in general. Sadr al-Shariah’s ta‘dil represents the encounter of Mâturîdism with philosophy.
Although his fiqh aspect is mostly highlighted in the works, it seems that the scholars cited by Sadr al-Shariah in his works are scholars from the fields of logic, kalâm, philosophy and usul. His works in the fields of logic, usul, kalâm and astronomy also include an evaluation of the tradition before him. The change identified as ta'dîl is only a determination specific to its activity in the science of kalâm. Further studies are needed to understand what his purpose is in the other sciences in question.
In the second focus of the study, this proposal is based on the mental existence discussions. This question has been chosen only as an exemplary issue on which our proposal about ta‘dîl. The purpose is not to evaluate the opinions of the scholars in question. Thus, the topic was not discussed in general, restricted only with discussions of the nature of understanding in Isharat. Sadr al-Sharia aims with ta'dîl, as mentioned above, new languages and interlocutors. Sadr al-Shariah deals with Ibn Sina's theses on the mental existence. However, in doing so, he also deals with the interpretations of Tûsî and Râzî. In his commentary, Razi raises objections to Ibn Sina, while Tûsî answers Râzî's objections in his own commentary. Sadr al-Shariah, on the other hand, questions the strength of Tûsî's answers to Râzî.
Râzî's objections to the nature of understanding pose problems that arise if the external truth and the mental image are considered identical. While presenting his objections, Râzî lists his criticisms on the evidence and some cases on the result reached. Tûsî, however, tried to show that Râzî's criticism was unfounded. Sadr al-Shariah enters the discussion through the statements of Tûsî. Sadr al-Shariah was not only content with quoting the statements made during the discussion, but also adopted a way to arbitrate Râzî's objections answered by Tûsî. Sadr al-Shariah does not accept the mental existence as a theory but suggests that it can only be accepted metaphorically. According to him, the external being is not the part of mental being. Those who are understood mentally are understood with respect to their imagined external beings. He did not accept such recognitions as the separation of existence and essence, human soul’s perception, and preserving essence and changing the influence of essence according to the location. He suggested that understanding of the mind would be explained as in the fact that the accident is the “qâim of an atom”. The article excluded Sadr al-Sharia’s mental existence views in general, because his views on existence were out of focus. Therefore, only discussions about the nature of understanding are touched upon here. The historical background reading offered in the first part is based on the change in the interlocutor, content and language presented in the second part. Thus, the change of addressee, content, and language tried to be shown in the second part and through structure of the objections and evidence.
Sadr al-Shariah Mâturîdism The Interplay of Kalâm and Philosophy Mâturîdism-Ash‘arism Relationship Mental Existence
Bu makalenin odağı iki yönlüdür. İlk olarak Sadruşşerîa’nın ta‘dîl teşebbüsü ile amaçladığı şey tarihsel olarak Mâtürîdîlik-Eş‘arîlik ilişkisi açısından incelenmektedir. Bu ilişki Eş‘arîliğin kendi içindeki dönüşümle alakalandırılmıştır. Eş‘arîlik Bâkıllanî ve İbn Fûrek ile sistematik bir yapıya kavuşmuştur. Sonrasında Cüveynî, Gazzâlî ve son olarak Râzî ile geçirmiş olduğu dönüşümlerle Meşşâîlik ile karşılaşmasını tamamlamıştır. Böylece müteahhir dönem olarak isimlendirilen süreç en üst seviyede kendisini göstermiştir.
Mâtürîdîlikte ise süreç Eş‘arîlik ile eş zamanlı gerçekleşmemiştir. Mâtürîdîlikte, kurucu imamına atıflar imamın vefatının yaklaşık bir buçuk asır sonrasına denk gelmektedir. Bu farklılık dikkate alınarak söz konusu tarihsel süreç iki ekolün birbiriyle ilişkisi açısından incelenmiş ve Mâtürîdîliğin geçirdiği dönüşüm, Râzî üzerinden Eş‘arîlik ile irtibatlandırılmıştır. Bu açıdan Râzî ile Mâverâünnehir’deki Hanefî âlimler arasında cereyan eden münazaralar ve bu münazaraların sonuçları temele alınarak Mâtürîdîliğin karşılaştığı yeni dile uyumu incelenmiştir. Yeni dilden kastedilen Râzî ile kemale ulaşmış olan felsefi kelâmın dilidir. Râzî’nin oluşturduğu yapıda kelâmın muhatabı bütün olarak nazari/teorik felsefedir. Ziyareti sonucunda Mâtürîdî kelâmcılar arasında bu dile uyum arayışı başlamıştır. Râzî’nin söz konusu münazaralarda galip olmasının onun yalnızca cedeldeki kuvvetiyle açıklanmasının eksik olduğu düşünülmüş ve İbn Sînâ felsefesinden kavram ve içerik olarak istifadesinin onu muhataplarından öne çıkardığı tespiti yapılmıştır. Hanefîlerin bu yeni dile uyum sağlama ihtiyaçları bu şekilde gerekçelendirilmiştir. Mâtürîdîlik içinde bu yeni dilin ilk ve en üst şekillerinden birinin -Şemseddin es-Semerkandî ile birlikte- Sadruşşerîa’da bulunduğu tespit edilmiştir. Bu açıdan makale Sadruşşerîa’nın ta‘dîl teşebbüsü olarak kavramsallaştırdığımız faaliyetini tarihsel olarak söz konusu iki fırka arasındaki ve genel olarak da dini düşünce ile felsefi düşünce arasındaki ilişki üzerine kurmaktadır. Sadruşşerîa’nın girişiminin Mâtürîdîliğin -İbn Sînâ özelinde- felsefi mesâil ve dil ile karşılaşmasını temsil ettiği iddia edilmektedir. Dolayısıyla Sadruşşerîa’nın Mâtürîdîlik içerisindeki konumuna bu açıdan işaret edilecektir.
Tabakât türü eserlerde çoğunlukla fıkhi yönü öne çıkarılsa da Sadruşşerîa’nın eserlerinde atıf yaptığı âlimlerin mantık, kelâm, felsefe ve usûl alanlarından âlimler olduğu görülmektedir. Onun ta‘dîl teşebbüsü yalnızca kelâm ilmine has bir teşebbüs değildir. Mantık, usûl, kelâm ve astronomi alanlarındaki eserleri de kendisinden önceki birikimin değerlendirilmesini içermektedir. Çalışmada ta‘dîl olarak tespit edilen değişim yalnızca kelâm ilmindeki faaliyetine özgü bir tespittir. Söz konusu diğer ilimlerdeki amacının ne olduğunun anlaşılması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Çalışmanın odak noktalarından ikincisinde ise bu teklif zihnî varlık tartışmaları özelinde temellendirilmektedir. Zihnî varlık meselesi yalnızca ta‘dîl teşebbüsünün ne olduğuna dair teklifimizin kendisi ile temellendirildiği örnek mesele olarak seçilmiştir. Amaç, söz konusu tarafların görüşlerini değerlendirmek değildir. Bundan dolayı konu ayrıntılı olarak ele alınmamış, odak yalnızca el-İşârât’taki idrakin mahiyeti tartışmaları ile kayıtlanmıştır. Sadruşşerîa’nın ta‘dîl ile amaçladığı şeyin yeni dil ve muhataplara uyum olduğu söylenmişti. Onun örnek konu olan zihnî varlık meselesinde İbn Sînâ ve Tûsî’ye yönelik itirazları bu tespiti desteklemektedir. Sadruşşerîa burada İbn Sînâ’nın zihnî varlığa dair tezlerini konu edinmektedir. Ancak bunu yaparken Tûsî ve Râzî şerhlerini de göz önüne almaktadır. Râzî şerhinde İbn Sînâ’nın açıklamalarına itirazlar yöneltirken Tûsî de kendi şerhinde Râzî’nin itirazlarını cevaplandırmaktadır. Tûsî’nin buradaki cevapları genel olarak Meşşâîlik ve özelde ise İbn Sînâ savunusu olarak okunabilir. Sadruşşerîa ise el-İşârât geleneğine bu noktada eklemlenmişçesine Tûsî’nin Râzî’ye yönelik cevaplarının gücünü sorgulamaktadır. el-İşârât şârihlerinden hangisinin haklı olduğu sorusunun ilmî çevrelerde canlılığını koruyan bir mesele olması açısından Sadruşşerîa da kendi yaklaşımını sunmaktadır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 16, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 61 Issue: 61 |
International Journal of Theological and Islamic Studies
International Journal of Theological and Islamic Studies is an open access journal
Click for Open Access Policy