Ahmad Amin is one of the thinkers of the last century who aimed to rehabilitate the Mu'tazila and revive a classical tradition called "New Mu'tazila" in the modern period. Amin's main aim is to establish a methodical link between the intellectual history of the Mu'tazila and the mental reform of the modern era. With its historical mission, it is a known fact that the Mu'tazila was successful in adapting to paradigmatic changes. Especially since the nineteenth century, the leaders of the Islamic renewal movement began to return to Mu'tazila teachings and search for their original works. After centuries of neglect, the Mu'tazila had been rediscovered at the beginning of the 20th century. The person described as the "Popularizer of the Mu'tazila" in Egypt was Ahmed Amin. Amin is a contemporary writer who has realized that excluding the Mu'tazila from the mainstream of Islam does not provide a solution to current problems. Therefore, it is not surprising to find a concrete view of a rationalist theological analysis based on classical sources in Amin. He perceived the spirit of the Mu'tazila as a modifier and transforming breath for a new beginning. Amin did not examine the Mu'tazila with a fanatical attitude, emphasizing his sectarian affiliation. He made a reading as an outside observer and in a causeeffect relationship with his identity as a historian. Thus, he attributed the collapse of the Muslims in the Middle Ages to a few causes. The first one is the extinction of the Mu'tazila; the other is the victory of the hadithists. Amin attributes the failure of the Mu'tazila to the theopolitical stance they took during the Mihna process and the minddestroying practices of Mutawakkil for the sake of his political ideals. According to Amin, the Mu'tazila used force to impose their theoretical doctrines on the people and relied on the support of the government. Acting without foresight, they failed to realize the following truth: When power interferes with anything, it absolutely corrupts it. Amin also considers it a great mistake to judge the Mu'tazila school of Caliph Mutawakkil and support the hadithists. As a result, while imitation triumphed, production based on innovation and development was attacked. According to Amin, if the Mu'tazila school had survived, continued its development and their principles of freedom had taken root, the history of Muslims could have changed. Muslims would not fall into the state of backwardness and intellectual dullness they were in. It must be admitted, then, that the Mu'tazila encouraged progress towards the future and the Muslim renaissance. Amin firstly perceives the Mu'tazila era as the "golden age" of Islamic civilization and accepts the crisis caused by the death of the Mu'tazila as the primary reason for the decline. He later draws parallels between the difficulties faced by modern Islamic civilization and those faced by the Mu’tezile era, pointing out that Mu’tezile overcame them. Finally, he characterizes the Mu'tazila as "social reformers" of their time. Amin tries to bring the Mu'tazila from the edges of the Islamic tradition to its centre. He said: "I have enhanced Mu'tazila reputation after the Sunnis paid him the lowest respect." The difference between the Mu'tazila and the modern Renaissance is that the Renaissance age is based on pure reason; The Mu'tazila, on the other hand, pays due attention to the religious. Mu'tezile's invitation to human freedom and functional use of the mind has led to the development of theory, experimentation, and science. Conservative groups' demands for convention, conformity, and imitation have led to intellectual decline and regression. According to Amin, rationality, scientificity and freedom are among the most important features of Mu'tazila's contemporary appeal. For this reason, Amin describes the Mu'tazila as sincere Muslims and considers them one of the most authentic parts of Islam. Amin claims that even if conservatism and imitation have stifled the Muslim consciousness's goals of change and transformation, the Mu'tazila, whom he refers to as the "old man," inspires and encourages a fresh birth or resurrection. As a result, in our article, the reasons for the end of Mu'tazila from Amin's mindset and why it should be a new beginning will be discussed. As a method, a descriptive method will be followed with the theme of decline and revival, and analytical evaluations will be included by establishing causal contexts.
Ahmed Emin, Mu’tezile’yi rehabilite ederek modern dönemde “Yeni Mu’tezile” adıyla klasik bir geleneği canlandırmayı hedefleyen son yüzyıl mütefekkirlerinden biridir. Emin'in temel gayesi, Mu’tezile’nin entelektüel tarihi ile modern dönem zihnî reformu arasında metodik bir bağ kurmaktır. Tarihî misyonuyla da Mu’tezile’nin paradigmal değişimlere adapte olma konusunda başarılı olduğu bilinen bir husustur. Özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren İslamî yenilenme hareketinin liderleri, Mu’tezile metodolojisine dönmeye ve onlara ait orijinal eserleri aramaya başladılar. Yüzyıllarca süren ilgisizlikten sonra 20. yüzyılın başında Mu’tezile adeta yeniden keşfedilmişti. Mısır'da “Mu'tezile'nin popülerleştiricisi” olarak tanımlanan kişi ise Ahmed Emin’di. Emin, Mu’tezile'yi İslam'ın ana akımından dışlamanın mevcut sorunlara çözüm sağlamadığını fark etmişti. Klasik kaynaklardan hareketle rasyonalist bir teolojik analizin somut görünümünü Emin’de bulmak bu nedenle şaşırtıcı değildir. O, Mu’tezile ruhunu, yeni bir başlangıç için iyileştirici ve dönüştürücü bir nefes gibi görmüştü. Elbette mezhep aidiyetini öne çıkararak fanatik bir tutumla Mu’tezile’yi incelemedi. Dıştan bir gözlemci olarak ve bir tarihçi kimliğiyle neden-sonuç örüntüsü içerisinde bir okuma gerçekleştirdi. Böylece Müslümanlar’ın Orta Çağda çöküşünü birkaç sebebe bağladı. İlki, Mu’tezile’nin yok oluşu; diğeri de buna karşılık hadisçilerin zaferi. Emin, Mu’tezile’nin başarısızlığını Mihne sürecinde takındıkları teopolitik tutuma ve Mütevekkil’in politik idealleri uğruna aklı yok eden uygulamalarıyla ilişkilendirir. Emin’e göre (benzeri mezheplerde olduğu gibi) Mu’tezile, nazarî doktrinlerini halka empoze etmek için güç kullanmış ve iktidarın desteğine yaslanmıştır. Onlar, öngörüsüz davranarak şu gerçeği idrak edememiştir: Güç, herhangi bir şeye müdahale ettiğinde onu mutlaka yozlaştırır. Diğer taraftan Emin, Halife Mütevekkil’in Mu’tezile’yi yargılayıp hadisçilere destek çıkmasını büyük bir hata olarak görür. Bunun sonucunda dini düşüncede taklit zafer kazanırken, yenileşme ve gelişime dayalı üretim (ibtikâr) hücuma uğramıştır. Mu’tezile ekolü yaşayabilse, gelişimini sürdürebilse ve onların hürriyet prensipleri kökleşebilseydi Müslümanların tarihi değişebilir, Müslümanlar içinde bulundukları gerilik ve donukluk haline düşmeyebilirlerdi. Şu durumda Mu’tezile’nin geleceğe ve Müslüman rönesansına doğru ilerlemeyi teşvik ettiği artık kabul edilmelidir. Emin, öncelikle Mu’tezile çağını İslam medeniyetinin “altın çağı” olarak algılar ve Mu’tezile'nin ölümüyle oluşan krizi, gerilemenin başat nedeni olarak görür. Daha sonra modern dönemde İslam medeniyetinin karşılaştığı zorluklar ile Mu’tezile zamanının yüzleştiği sorunlar arasında bir benzerlik kurar ve Mu’tezile'nin bunları aşmadaki başarısına işaret eder. Son olarak, Mu’tezile'yi kendi zamanlarının “sosyal reformcuları” olarak niteler. Mu'tezile’yi İslam geleneğinin kenarlarından merkezine doğru getirmeye çalışır. Kendisinin de ileri sürdüğü gibi, "Sünniler onları en aşağı bir konuma yerleştirdikten sonra Mu’tezile’nin prestijini yükselttiğini” dile getirir. Mu’tezile ile modern Rönesans arasındaki fark ise Rönesans Çağı salt akla dayanırken; Mu’tezile’nin dinî olana da gereken özeni göstermesidir. Mu’tezile’nin insan hürriyetine ve aklın işlevsel kullanımına davet etmesi, teori, deney ve bilimin gelişimine sevk edecekken; muhafazakâr hizbin insanları adetlere, itaate ve taklide tabi olmaya çağırması, fikrî donukluğa ve gerilemeye sebebiyet vermişti. Emin’e göre akılcılık, bilimsellik ve özgürlük, Mu’tezile’nin çağdaş çekiciliğinin en önemli özellikleri arasındadır. Bu nedenle o, Mu’tezile’yi samimi Müslümanlar olarak nitelemekte ve onları İslam’ın en özgün parçasından biri olarak kabul etmektedir. Emin’e göre taklit ve muhafazakârlık, Müslüman bilincin değişim ve dönüşüm ideallerine ket vurmuş olsa da “yaşlı adam” dediği Mu’tezile’nin gelişim ve ilerleme odaklı ruhu yeni bir doğum/canlanış için ilham verici ve teşvik edicidir. Sonuç olarak makalemizde, Emin’in düşünce dünyasından Mu’tezile’nin sona eriş nedenleri ve niçin yeni bir başlangıç olması gerektiği hususları tartışılacaktır. Metot olarak gözden düşüş ve yeniden canlanış temasıyla deskriptif bir yöntem takip edilecek, nedensel bağlamlar kurularak analitik değerlendirmelere yer verilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 27 Aralık 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2022 |
Gönderilme Tarihi | 7 Kasım 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 13 Sayı: 2 |
Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.