İnsanlığın temel problemlerinden birisi olan ölüm, yüzyıllardır felsefecilerin, din ve bilim
adamlarının üzerinde durduğu konulardan olmuştur. Sokrates ve Platon’la başlayan ruh ve
ölümle ilgili tartışmalar Stoacı filozoflar tarafından geliştirilmiş, felsefe ve bilgelik sayesinde
ölüm korkusunu yenmek için çareler aranmıştır. Ölüm, Stoacı filozoflar için bir korku kaynağı
değil, yaşam felsefesi olarak algılanmıştır. Böylece ölüme yüklenen anlam, felsefe ile anlaşılmaya
çalışılmıştır.
Felsefe tarihinde pek çok meselede Epikürosçu, Stoacı, Yeni-Platoncu ve daha sonra da
skolastikler aracılığıyla devam eden antik Yunan düşünce geleneğinin etkisi, İslâm düşüncesine
de yansımıştır. Platon ve Aristoteles’in ruh öğretileri Stoacı ve Yeni Platoncu eklektik
düşünceler tarafından geliştirilmiştir. Stoacılar ölümü, doğa yasasının bir gerekliliği olarak
algılamışlardır. Bu sebeple ölüme bir çare olmadığına göre, onlar için asıl mesele ölüm korkusuna
çareler aramaktır. Stoacı filozofların bu konuyla ilgili geliştirdikleri akılsal çareler,
İslâm düşünürlerine de kaynaklık etmiştir. Nitekim İslâm dünyasında Kindî’nin Risâle fi’l-Hile
li-def’i’l ahzân, İhvân es-Sâfâ’nın on beşinci risâlesi olan fî Hikmeti’l-mevt ve’l-hayât, İbn
Sînâ’nın el-Havf mine’l-mevt, Ebû Bekr er-Râzî’nin et-Tıbbu’r-rûhânî, Gazzâlî’nin Kitabu
Zikri’l-mevt ve ma ba’dehu gibi eserleri mevcuttur. Bu eserlere bakıldığında Stoacı filozoflardan
özellikle Cicero, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius’un ölüm ve ölüm korkusu hakkındaki
düşünceleriyle benzerlikler göze çarpmaktadır. Bu minvalde makalede Stoacı filozofların,
İslâm filozoflarının ölüm ve ölüm korkusu hakkındaki düşüncelerini nasıl etkiledikleri tartışılacak
ve meseleye dair değerlendirmeler yapılacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | October 30, 2015 |
Published in Issue | Year 2015 Issue: 64 |