Hakikatin ne olduğuna ilişkin felsefî bir mutabakat bulunmamaktadır. Bir önermeyi doğru yapan şeyin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüş, bazı filozoflar da hakikatin tanımlanamaz olduğunu ve onu tanımlama girişimlerinin bir kısır döngüye yol açtığını savunmuştur. Ancak özellikle modern bilimin açıklayıcı gücüne duyulan inanç, nesnel hakikat anlayışını ön plana çıkarmış ve önermeler ile gerçeklik arasında bir örtüşme olması gerekliliği vurgulanmıştır. Bilimsel yöntemle paralellik gösteren hakikat koşulu, bir önermenin doğru olarak kabul edilebilmesi için tekabüliyetin söz konusu gerekliliğini ima eder. Bu görüşte hakikat, gerçekliğin zihinde olduğu gibi temsil edildiği varsayımına dayanan bilginin nesnel bir niteliği olarak görülür. Ancak, zihin ile dış dünya arasındaki ilişkinin bilinmeyen sınırları ve kapsamı, gerçeklik hakkındaki yargılarımızın nesnelliği ve doğruluğu konusunda şüpheye yol açar. Ayrıca, olguların kuram yüklü doğası, gerçekliğin nesnel bir şekilde kavranmasını engelleyerek hakikat kavramını nesnellikten uzaklaştırır. Hakikat konusunda mutabakat ihtiyacı, epistemik topluluklar tarafından benimsenen rasyonellik ve bilgi standartlarının bağlamsal ve göreli mahiyetiyle ilgilidir. İnanışın öznelliği, gerekçelendirmenin nesnel standartlarının olmaması ve hakikatle zorunlu olmayan ilişkisi, bilgi kavramının öznel olarak kavranmasına katkıda bulunur. Hakikatin mahiyetine ilişkin belirsizlikle birlikte, varsayımsal gerçeklik anlayışı; önermelerin doğruluğu ile kastedilenin, gerçekliğe uygunluktan ziyade belirli bir mutabakat ve tutarlılık arayışı ile sınırlı olduğu anlamına gelmektedir.
Felsefe Epistemoloji Hakikat Hakikat koşulu Bilgi Gerekçelendirme Epistemik Görelilik Gerçeklik Temsiliyetçilik
There is no philosophical consensus on what truth is. Various views have been proposed about what makes a proposition true, with some philosophers also arguing that truth is undefinable and attempts to define it lead to a vicious circle. However, especially the belief in the explanatory power of modern science brought the understanding of objective truth to the forefront and emphasized the necessity of a correspondence between propositions and reality. The truth condition, paralleling the scientific method, implies the need for this correspondence for a proposition to be accepted as true. In this view, truth is seen as an objective quality of knowledge, based on the assumption that reality is represented in the mind as it is. However, the unknown limits and scope of the relationship between the mind and the external world cast doubt on the objectivity and truth of our judgments about reality. Moreover, the theory-laden nature of facts prevents an objective grasp of reality, rendering truth non-objective. The need for consensus on truth is related to the contextual and relative nature of the standards of rationality and knowledge adopted by epistemic communities. The subjectivity of belief, the lack of objective standards of justification, and the non-necessary relation to truth contribute to a subjective understanding of the concept of knowledge. Along with the unclarity about the nature of truth, the hypothetical conception of reality means that what is meant by the truth of propositions is limited to the pursuit of a certain consensus and consistency rather than correspondence to reality.
Philosophy Epistemology Truth Truth Condition Knowledge Justification Epistemic Relativity Reality Representationalism
| Primary Language | Turkish |
|---|---|
| Subjects | Epistemology, Philosophy of Science, Contemporary Philosophy |
| Journal Section | Research Article |
| Authors | |
| Publication Date | December 1, 2025 |
| Submission Date | November 4, 2025 |
| Acceptance Date | November 18, 2025 |
| Published in Issue | Year 2025 Issue: 24 |