Fransız İhtilali, Avrupa siyasi tarihinin şekillenmesinde olağanüstü bir rol oynamıştır. Doğu Avrupa’yı etkisi altına alan asıl olay ise 1917 Rus devrimidir. Doksanlı yıllara kadar iki kutuplu dünyanın biri olmayı başarmış Rusya, Berlin duvarının yıkılmasıyla kaybetmiş olduğu etkisini yeniden kazanmanın savaşını vermektedir. Bu husustaki gayret güçlü bir başkanla gün yüzüne çıkmaktadır.
Parlamenter sistemin İngiltere’de yerleşik halde olmasına rağmen Birleşik Devletlerde sorunsuz işleyen başkanlık sistemi, sistemlerini henüz oturtamamış devletlerde gıpta ile izlenmektedir. Parlamenter sistem daha yaygın olmakla beraber, siyaset bilimi açısından bakıldığında başkanlık sisteminin daha da geçerli olduğu görülecektir. Üçüncü dünya ülkelerinde geleneksel olarak başkanlık anlayışı hâkimdir. Prestiji, ulusal ve uluslararası arenada taşıdığı mana dolayısıyla başkanlık, tercih edilen bir sistemdir denilebilir.
Başkanlık ve parlamenter sistemin bir araya gelmesi olarak kabul edilebilecek yarı başkanlık sistemi, Fransa gibi gelişmiş bir ülkede karşımıza çıkmaktadır. Kendine has özellikleriyle, aslında gelişmiş demokrasilerde de bu tür bir anlayışın yer alabileceğinin güzel bir örneği olarak telakki edilebilir.
Konu Türkiye tarihi açısından ele alındığında, yeni yeni oturmaya başlamış gibi görünen parlamenter yapının referandum sonrası keyfiyet değişikliği, başkanlık yönetim sistemine geçişi sağlamıştır. Çalışmada bu üç sistem ile aralarındaki farklar ve benzerlikler değerlendirilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2018 |
Gönderilme Tarihi | 26 Mayıs 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 1 Sayı: 2 |