@article{article_1539594, title={Kötülüğün Sıradanlığından Kötülüğün Ar-sızlığına}, journal={BEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi}, volume={12}, pages={1–26}, year={2025}, DOI={10.33460/beuifd.1539594}, author={Urlu Ünaldı, Nilüfer}, keywords={Din Felsefesi, Kötülüğün Sıradanlığı, Fikirsizlik, Kötülüğün Arsızlığı, Gazze Soykırımıı}, abstract={Batı felsefesinde bir teodiseden söz edilirken Leibniz anılmadan geçilemeyecek olsa da modern dönemin önemli açıklamalarından ikisi Kant’ın ileri sürdüğü “radikal kötülük” ve Hannah Arendt’in ortaya koyduğu “kötülüğün sıradanlığı” tezidir. Geçtiğimiz yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Hannah Arendt, yirminci yüzyılda insanlık tarihinin tün yaşanmışlığından farklı bir boyuta evrilen kötülük sorununu dini ve teolojik tanımlara dayanmadan seküler bir zeminde, insan iradesini, niyetini, sorumluluğunu gerektiren ahlaki kötülük bağlamında düşünmüş ve meseleye ilişkin ufuk açıcı olduğu kadar yerleşik kanaatlere aykırı olan “kötülüğün sıradanlığı” tezini ileri sürmüştür. Sonuç olarak kötülük meselesi, Arent’in düşüncesinde, modern çağın ruhuna uygun olarak Tanrı’dan insana kayar ve seküler bir zeminde, daha ziyade “insanın neden kötülük işlediği” sorusu üzerinde şekillenir. Arendt, bu tezi, bir Nazi subayı olan Adolf Eichmann’ın yargılanması sırasında geliştirir ve Platoncu “düşünme” ve Sokratik “kendiyle uyum” düşüncesi üzerine oturtur. Düşünürün bu kavram ile kastı, işlenen cürümlerin sıradan olduğu değildir, cürümleri işleyen faillerin sıradanlığıdır. Bunlar geçmişin kötü adamlarından belirgin bir biçimde farklıdırlar; kurbanlarını tanımazlar, onlara karşı bir kasıtları yoktur, kötülüğe niyet etmezler, “bariz sığ” insanlardır. Arendt, bunların temel sorununun “fikirsizlik” olduğunu söyler. İşledikleri ve işleyebilecekleri kötülüğün bir sınırı yoktur, şayet kötülük etmek için kişisel bir nedeniniz, hıncınız, niyetiniz yoksa bitirmek için de olmayacaktır. Makalenin ilk kısmı “kötülüğün sıradanlığı” tezi etrafında şekillendi. Ancak makalenin yazılma sebebi, her şeyden önce, halihazırda Gazze’de yaşanan kötülüğü/soykırımı anlama çabasıdır. Makalenin ikinci kısmı bu çerçevede şekillendi ve Arendt’in kötülüğe ilişkin düşüncelerinin Gazze Soykırım’ını açıklamak için yeterli olmadığı savunuldu. Gazze Soykırım’ı, kitlesel imha silahlarının gücünü, medyanın gücünü ve dönemin en büyük devletlerinin gücünü arkasına, işlenen soykırım karşısında tüm dünyanın, kurumların sessizliğini de yanına alan İsrail’in, kötülüğü kendi gerçekliğinin ve varlığının bir parçası haline getirdiği bir duruma işaret etmektedir. Kötülüğün gündelik yaşamın bir parçasına dönüştürülmesi, bir “hak” olarak tanımlanması, gizlenmeye ihtiyaç duymayan saldırganlığı ve ar-sızlığı yine bu yeni aşamanın habercisidir. Nitekim İsrail’in Gazze’de uyguladığı Soykırım gizlenmeyi gerektirecek bir utançla değil, vahşi bir gururla kendini sergilemektedir. Siyonizmin, Yahudilerin tarihi birikimlerini, acılarını ve hınçlarını kullanarak işlediği cürümler bir soykırımdır. Bunun için Arendt’in fikirsizlik ile kötülük arasında kurduğu ilişki, dolayısıyla “kötülüğün sıradanlığı” tezi, Gazze Soykırımını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. İsrail, kötülüğün hem bilincindedir hem de bunu bir hak olarak görmekte ve sergilemekte bir beis görmemektedir. Geriye Nazilerden beter bir boyuta evrilmiş bir kötülük kalmıştır: utanmaz/ ar-sız, saldırgan ve yılışık. Gazze’de yaşanan soykırım yeni başlamamıştır, yüz yıllık bir tarihe yayılan bu kötülük bilinçli, istekli, planlanmış, niyetli ve Filistin halkını düşman olarak belleyerek kasıtlı bir biçimde gerçekleşmektedir. Gazze’de yaşanan soykırım “kötülüğün ar-sız’lığı”dır. Kötülüğün ar-sızlığı, kötülüğün saklanmaya ihtiyaç duymadan, çekinmeden ve utanmadan var olmayı kendine hak olarak görmesidir. Diğer yandan Gazze’de yaşanan Soykırıma “seyirci” kalmak da kötülüğü meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. İnsanlığın ortak birikimi olan iyiye ve iyiliğe ilişkin tüm değerler yok edilmektedir, böyle bir dünyayı yüksek sesle reddetmek gerekir. Unutmayalım ki ahlak yani iyi’lik “ölümle yarışacak bir ısrar” ister.}, number={1}, publisher={Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi}