@article{article_1615353, title={İbn Sînâcı Ontolojiyi Fârâbîci Gözle Okumak: İbn Rüşd’ün Eleştirilerinde Referans Sorunları ve İhmal Edilen Kavramlar}, journal={Hitit İlahiyat Dergisi}, volume={24}, pages={222–244}, year={2025}, DOI={10.14395/hid.1615353}, author={Öz, Abdülvahit}, keywords={İslam Felsefesi, İbn Rüşd’ün İbn Sînâ Eleştirisi, Fârâbî’nin Mevcûd Kavramı, Mahiyet, Varlık, Zat, Mevcut.}, abstract={Aristotelesçi düşüncenin sadık bir savunucusu olarak tanınan İbn Rüşd (ö. 595/1198), muhtelif eserlerinde, İbn Sînâ’nın (ö. 428/1037) mahiyet-varlık ilişkisine dair görüşlerinin Aristotelesçi çizgiden saptığını ve bu görüşlerin felsefî düşünceyi zayıflattığını ileri sürerek İbn Sînâcı ontolojiye önemli eleştirilerde bulunmuştur. İbn Sînâ, Zorunlu Varlık ile mümkün varlıklar arasındaki ontolojik başkalığı temellendirmek için mahiyet ve varlık arasında bir dereceye kadar gerçek bir ayrım tesis etmiş, mümkünlerde varlığın mahiyete sürekli gereken (lâzım) bir eklenti olduğunu ileri sürmüştür. İbn Rüşd ise bu yaklaşımı Aristoteles’in Metafizik Δ.7’deki açıklamalarının hatalı bir yorumu olarak değerlendirerek, İbn Sînâ’yı “varlık”ı (vücûd) zihin dışında mahiyete eklenen (zâ’ide ‘alâ) bir araz olarak tavsif etmekle suçlamıştır. Ne var ki Metafizik Δ.7 bölümüne baktığımızda “mevcut”a (to on) ilişkin dörtlü bir anlam örgüsüyle karşılaşırız. (i) Bizzat (kath’ auto) mevcut; (ii) arazî (kata sumbebekos) mevcut; (iii) doğru (aletheia) olarak mevcut; (iv) bilfiil (energia) ve bilkuvve (dunamis) mevcut. Aristoteles orada varlığın mahiyete ilişen bir araz olup olmadığına dair herhangi açıklama yapmamaktadır. Zaten İbn Rüşd de İbn Sînâ’yı bu konuda tenkit ederken, çoğu kez isim zikretmese bile, Fârâbî’nin Kitâbu’l-Hurûf’undan istifade etmektedir. Adı geçen esere müracaatla Yunanca einai (olmak) mastar fiilinin üçüncü tekil şahsı olan estin (-dır/-dir) teriminin, mütercimler tarafından Arapçaya mevcûd lafzıyla tercüme edilmesinden doğan birtakım yanlış anlamaları ortaya koyan İbn Rüşd, İbn Sînâ’nın hatasının tam da bu yanıltıcı tercümelerden kaynaklandığını öne sürmektedir. Yunanca estin bağını Arapça mevcûd lafzıyla karşılamanın beraberinde getirdiği en büyük sorun, mevcûdun ilk vazında (el­vaz‘u’l-evvel) türemiş bir terim olması dolayısıyla muhtevasında bir vücûd arazı taşıyor izlenimi vermesidir. Bazı mütercimler bu sorunu aşmak için mevcûd yerine hüve lafzını bir bağ (râbit) olarak kullanmayı yeğlemişlerdir. Fârâbî, Kitâbu’l-Hurûf’ta bu yanıltıcı duruma dikkat çekerek “mevcut” teriminin gündelik dilden felsefî dile geçişte türemişlik anlamından soyutlandığını ve bunun “ikinci vaz” (el-vaz‘u’s-sânî) olarak adlandırıldığını belirtmektedir. İbn Rüşd’e göre İbn Sînâ, Fârâbî’nin el-Hurûf’taki ikazlarına rağmen bu yanıltıcı tercümelerin kurbanı olmuş, böylece Aristotelesçi ontolojiyi yanlış yorumlayarak varlığı dış dünyada mahiyete ilişen bir araz olarak telakki etmiştir. Bu bağlamda çalışmamız şu temel sorulara cevap aramaktadır: İbn Rüşd’ün İbn Sînâ’ya yönelik eleştirilerinde Fârâbî’nin nasıl bir etkisi vardır? İbn Sînâ varlığı sadece mahiyete ilişen bir araz olarak mı görmektedir, yoksa İbn Rüşd’ün eleştirisi bir yanlış anlamaya mı dayanmaktadır? Aristoteles’in Metafizik Δ.7’deki “mevcut” kavramı ile İbn Sînâ’nın mahiyet-varlık ayrımı arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Bu sorular çerçevesinde yapılan analiz, İbn Rüşd’ün eleştirilerini Aristoteles, Fârâbî ve İbn Sînâ külliyatındaki bağlamlarıyla yeniden okumamızı gerektirmektedir. Çalışmamız, İbn Rüşd’ün İbn Sînâ ontolojisine matuf eleştirilerinde Aristoteles’in Metafizik Δ.7’deki dörtlü “mevcut” anlamından ziyade Fârâbî’nin Kitâbu’l-Hurûf’taki üçlü “mevcut” anlamını temel aldığını ortaya koymaktadır. Buna göre “mevcut” lafzının işaret ettiği üçlü anlam şöyledir: (i) Kategorilere (el-mekûlât) ayrılması bakımından mevcut; (ii) zihin dışında belli bir mahiyetle hususîleşen (el-münhâz bi-mâhiyye mâ) mevcut; (iii) doğru (es-sâdık) olarak mevcut. Buna mukabil İbn Sînâ, eş-Şifâ’: el-İlâhiyyât I.5’te varlığın iki anlamından söz eder: (i) Mahiyete ve/veya hakikate karşılık gelen özel varlık (el-vücûdü’l-hâss) ve (ii) mahiyetin gereğine taalluk eden olumlu varlık (el-vücûdü’l-isbâtî). Bazı araştırmacılar, Fârâbî’nin “belli bir mahiyetle hususîleşen mevcut” kavramı ile İbn Sînâ’nın “özel varlık”ı arasında sıkı bir ilişki olduğunu öne sürerken; diğer bazı araştırmacılar da Fârâbî’nin “doğru olarak mevcut” kavramı ile İbn Sînâ’nın “olumlu varlık”ı arasında hem içlem hem kaplam bakımından belirgin bir örtüşme olduğunu savunmaktadır. Türkçe literatürde Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd’ün varlık anlayışlarını karşılaştırmalı olarak ele alan bir çalışmaya henüz rastlayamadım. İngilizce literatürde ise bu konuya odaklanan bazı çalış}, number={1}, publisher={Hitit Üniversitesi}