@article{article_1630286, title={Molla Sadrâ’da Ahlâk}, journal={Harran İlahiyat Dergisi}, pages={290–313}, year={2025}, DOI={10.30623/hij.1630286}, author={Pirinç, Ahmet}, keywords={İslâm Felsefesi, Hikmetü’l-müteâliye, Molla Sadrâ, Ahlâk, Nefs, İnsân-ı kâmil}, abstract={Bu çalışmada ‘hikmetü’l-müteâliye’ felsefesinin kurucu filozofu olan Molla Sadrâ’nın ahlâk anlayışı ve bu ahlâkî düşüncenin inşa edildiği metafizik zeminin mahiyeti ele alınmıştır. Sadrâ, ahlak ilmini, iyi olana uymak, güzel alışkanlık ve faziletler kazanmak, kötü alışkanlık ve rezaletlerden kaçınmak istidadını kazandıran bir ilim olarak tanımlamıştır. Sadrâ, ahlâk anlayışını metafizik düşüncesinden ayırmadığından ahlâkı temellendirmede irfânî metafiziksel referansları kullanmıştır. Başta Kur’an’ın bâtınî yorumu ve Şii hadis geleneği olmak üzere masum imamlar öğretisine dayanan dinî ve irfânî bir ahlâk metafiziği inşa etmiştir. Sadrâ, ahlâk düşüncesinin zeminini oluşturan metafiziği, dinî ve felsefî olmak üzere ikiye ayırmıştır. Dinî referanslar; Tanrı’ya iman, ahiret bilinci, nübüvvet, velayet/imamet ve hikmettir. Felsefî referanslar ise; ‘asaletü’l-vücud’, ‘hareket-i cevheri’, ‘teşkikü’l-vücud’ teorileriyle ‘imkânü’l-eşref’ yaklaşımıdır. Sadrâ, insanın mahiyeti anlaşılmadan onun ahlâkîliğinin izah edilmesinin zorluğuna dikkat çekerek, nefsin mahiyetini, nefs-beden ilişkisini ve nefsin yetkinleşme problemini “cismâniyetu’l-hudus rûhâniyetu’l-bekâ”, “hareket-i cevheri” ve “teşkikü’l-vücud” şeklinde üç metafizik ilkeyle açıklamıştır. Bu önermeden hareketle nefsin mahiyetini, nefs-beden ilişkisini ve nefsin yetkinleşme problemini “cismâniyetu’l-hudus rûhâniyetu’l-bekâ”, “hareket-i cevheri” ve “teşkikü’l-vücud” şeklinde üç metafizik ilkeyle açıklamıştır. İnsan nefsi varlığının başlangıcında cismânî bir formda tahakkuk etmiştir. Ancak beden, nefsin yetkinleşme ortamı olduğundan nefs, kendi cevherindeki değişimle birlikte aşamalı (teşkik) bir yetkinleşmeye doğru evrilerek ruhanî bir öze ulaşmıştır. Sadrâ, nefsin hayvanî ve tabiî kuvvelerine dikkat çekerek insanın doğuştan itibaren bu güçlerin etkisi altında olduğunu, insanın yetkinleşmesinin ancak akıl gücünün başta şehvet olmak üzere diğer güçleri kontrol altında tutmasıyla mümkün olacağını belirtmiştir. Şehvet gücüyle lezzetler ve hayvanî isteklerin elde edildiğini; akıl gücüyle de hikemî ilimler ve güzel ahlâkın kazanıldığını ifade eden Sadrâ, insan nefsinde erdemlerin tahakkukunu itidal yani orta doktrin kavramıyla açıklamıştır. Ona göre, orta olanın ölçüsünün takdir edilip belirlenmesinde vahyî bilgi, nübüvvet ve velayet kurumu merkezi öneme sahiptir. Sadrâ’nın ahlâk anlayışında, insân-ı kâmil kavramı oldukça önemlidir. Onu, en temiz öz şeklinde niteleyerek tabiat bakımından ilâhî varoluşun ulvî neticesi ve gayesi olarak tasvir etmiştir. Onun ideal insanı, ahlâkî erdemlerin davranışlarında açıkça görüldüğü ve teorik yetkinliğiyle hakikate tanıklık eden bir entelektüeldir. Sadra, ‘insân-ı kâmil’i Hz. Peygamberle özdeşleştirerek onun ahlakî ve epistemik üstünlüğünü ‘imkânü’l-eşref’ kuralıyla temellendirmiştir. Nefsin yetkinleşmesinde ve ‘insân-ı kâmil’e evrilme sürecinde ilim, irfan ve marifet kavramlarına oldukça önem atfetmiştir. Sadrâ, ilim ve marifeti insanî faziletlerin ortaya çıkmasının ilkesi ve kaynağı olarak görmüştür. O, ahlâkî müeyyide bakımından ahiret inancını önemli gördüğünden bu inancı ahlâk anlayışının dayandığı metafizik ilkelerden biri kılmıştır. Özellikle mükâfat ve cezanın insanın ahlâkî gelişimindeki rolüne binaen Sadrâ, ahiret gününe imanın hem bireysel hem de toplumsal ahlâkın inşasında önemli olduğunu belirtmiştir. Sadrâ’nın antik dünyanın ve kendinden önceki İslam ahlâk literatürüne atıfları söz konusu olsa da o, son tahlilde hikmetü’l-müteâliye’ye ve irfânî geleneğe bağlı kalmıştır. Ancak bununla beraber sufî ahlâk anlayışına da olumlu bakmamıştır. Ahlâk düşüncesinde nebevî öğretiye oldukça önem atfetmiştir. Sadrâ, birey merkezli geleneksel dini ahlâk anlayışını ön planda tutan bir ahlâk modeli ön görmüştür. Ahlâkî tutumlarda aslî fıtrata önem atfetmekle birlikte ahlakın değişebileceğini savunmuştur. Sadrâ, “insan doğası”nın mahiyetini dikkate alarak ahlakın doğuştan olup değişmeyeceği anlayışına sıcak bakmamıştır. O, insanın doğuştan bazı ahlâkî nitelikleri beraberinde getirmiş olsa da son tahlilde ahlâkın değişebileceğini söylemiştir. Sadrâ’nın ahlak düşüncesini bir bütün olarak dikkate aldığımızda onun ahlak anlayışı normatif ahlâk ile pratik ahlâk arasında konumlanmış irfânî rengi ağır basan bir özelliğe sahiptir.}, number={53}, publisher={Harran Üniversitesi}