@article{article_1676371, title={İstidlâlî Olarak Bilinen Zarûrî Olarak Bilinebilir mi? Ebü’l-Kāsım el-Belhî’nin Yaklaşımı ve Basra Muʿtezilîleri Tarafından Eleştirisi}, journal={Kader}, volume={23}, pages={49–70}, year={2025}, DOI={10.18317/kaderdergi.1676371}, author={Güdekli, Hayrettin Nebi}, keywords={Kelâm, Muʿtezile, Ebü’l-Kāsım el-Belhî el-Kaʿbî, Tanrı, Epistemoloji, Bilgi, İstidlâl}, abstract={Ebü’l-Kāsım el-Belhî el-Kaʿbî’nin insanın biliş tarzlarının evrenselliği düşüncesi bağlamında ileri sürdüğü zorunlu olarak bilinenin zorunlu, istidlâlî olarak bilinenin ise istidlâlî olarak bilineceği görüşü Muʿtezile dinî epistemolojisinde önemli bir tartışmaya yol açmıştır. Kādî Abdülcebbâr, Ebû Reşîd ve İbn Metteveyh gibi Basra Muʿtezilesi’nin temsilcilerine göre, Belhî’nin görüşünün biri epistemolojik diğeri teolojik iki sorunu bulunmaktadır. Bu görüşün epistemolojik sorunu zorunlu olarak bilinen bir şeyin istidlâlî olarak, istidlâlî olarak bilinen bir şeyin de zorunlu olarak bilinmesinin mümkün olmadığı şeklinde yanlış bir iddiaya dayanmasıdır. Basra Muʿtezilîleri zorunlu olarak bilinen şeylerden pek çoğunun istidlâl ile; istidlâlî olarak bilinenin şeylerin de zorunlu (ızdırârî) olarak bilinmesinin mümkün olduğunu göstererek bu iddiayı yanlışlarlar. Sözgelimi Zeyd’in evde olduğunu müşahede ederek yani zorunlu bilgiyle bilmek mümkün olduğu gibi doğru haber vericinin haber vermesiyle yani istidlâl yoluyla bilmek de mümkündür. Zorunlu olarak bilinen bir şeyin istidlâl ile bilinmeyeceği iki durumdan bahsedilebilir: Birincisi zorunlu olarak bildiğimiz bir şeyi, zaten bildiğimiz için artık istidlâl yapmamızın gerekmemesidir. Ancak bu olgusal gerçeklik, zorunlu olarak bilinenin sadece zorunlu olarak bilinmesini gerektirmemektedir. Bu nedenle zorunlu olarak bilinen bir şeyin istidlâlî olarak bilinmemesinin sebebi, onun zorunlu olarak bilinmesinden değil, salt bilinmesinden kaynaklanmaktadır. İkincisi zorunlu olarak bilinenler kapsamında aklın yetkinliğini (kemâlü’l-akl) oluşturan bilgiler de yer almaktadır. Bu türden bilgilerin akıl yürütmeyle elde edilmesi ise mümkün değildir. Çünkü bu bilgiler zaten aklı oluşturmakta ve henüz akıl oluşmamışken akıl yürütme etkinliğinden bahsetmemiz mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Belhî’nin zorunlu olarak bilinenin sadece zorunlu olarak bilineceği önermesinin doğru olduğu tek yer aklın yetkinliğini oluşturan zorunlu bilgilerdir. Öte yandan istidlâlî olarak bilinenin sadece istidlâlî olarak bilineceği önermesi bilginin bir fiil olarak güç yetirilen şeyler cinsinden olduğunu düşündüğümüzde yanlış olmaktadır. Zira bir eylem olarak bilgi ya bizim gücümüzü aşıyordur ya da aşmıyordur. İster bizim gücümüzü aşsın ister aşmasın her iki durumda da bilgi zâtıyla kādir olan Tanrı’nın gücü dahilindedir. Çünkü zâtıyla kādir olmak güç yetirilebilen şeylerin tamamını kuşatmaktadır. Bilgi de güç yetirilen şeyler cinsindendir. Dolayısıyla bilgi Tanrı’nın kudreti kapsamında yer almaktadır. Bu ise Tanrı’nın istidlâlî bilgiyi bizde yaratmaya kādir olmasını, dolayısıyla bu bilginin karakterinin zorunlu olabileceğini göstermektedir. Tam da bu noktada Belhî’nin görüşünün teolojik açıdan sorunlu olan yönü, yani onun söz konusu ilkesinin sonucu olan Tanrı’nın tıpkı bu dünyada istidlâlî olarak bilindiği gibi âhirette de istidlâlî olarak bilinmesi sorunu karşımıza çıkmaktadır. Basra Muʿtezilîleri’ne göre Tanrı bilgisinin âhirette istidlâlî olduğunu söylemek teklifin âhirette de geçerli olmasına neden olmaktadır. Halbuki âhiret teklif yurdu değildir. Bu nedenle âhirette Tanrı’yı bilmek istidlâlî olamaz. Âhirette Tanrı bilgisinin türüne ilişkin tartışmayı âhiret ehli için ayrı ayrı değerlendiren Basra Muʿtezilîleri Tanrı’nın âhirette istidlâl yoluyla bilinmesinin Cennet ehli için nazar ve istidlâl kaynaklı meşakkati gerektireceğini; Cehennem ehli için ise nazar ve istidlâlle Tanrı bilgisine ulaşmanın azabın sona ermesini düşünmeye yol açacağını öne sürerek yanlışlamaya çalışmışlardır. İşte bu makalede Ebü’l-Kāsım el-Belhî el-Kaʿbî’nin Tanrı bilgisinin tarzına yönelik Muʿtezile kelâmcıları arasında tartışmalara neden olan görüşünün gündeme getirdiği söz konusu problemler ele alınacaktır. Bu çerçevede makalede Kādî Abdülcebbâr, Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî ve İbn Metteveyh gibi Basra Muʿtezilesi kelâmcılarının Belhî’nin görüşlerine yönelik analiz, eleştiri ve değerlendirmeleri incelenecektir.}, number={1}, publisher={Mehmet BULĞEN}