@article{article_1681302, title={Dârülharbin Müdafaası ve Vatan Edinilmesine Dâir Fıkhî Hükümler}, journal={Din ve Bilim - Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi}, volume={8}, pages={131–153}, year={2025}, DOI={10.47145/dinbil.1681302}, author={Kılınç, Kenan}, keywords={İslam Hukuku, Dârülislâm, Dârülharp, Dârülfetret, Müdafaa, Müslüman kimliği, Silah satışı, Vatan.}, abstract={Dârülislâm, İslam hukukunun câri olduğu ülke; dârülharp ise küfür egemenliği altında bulunan ülke olarak tanımlanmaktadır. Dâr’ın ikiye bölünmesi, ülke ayrımının hükümlerde değişikliğe yol açmasından kaynaklanır. Devletler, egemenlik alanlarını belirlemek ve çıkarlarını korumak amacıyla yasalar koymaktadır. Mekke’den Medine’ye hicretin akabinde tedrici olarak İslam Devleti şekillenmeye başlamıştır. Vahiy ve Hz. Peygamber’in (s.a.s) uygulamalarıyla şekillenen bu devlet, ileriki dönemlerde Müslümanların kuracakları devletlerdeki uygulamalara devlet teşkilatı hususunda zengin bir birikim bırakmıştır. Fıkıh âlimleri de İslam yasalarını icra etmek ve dış politikada Müslümanların çıkarlarını koruma babında; Kitâb, sünnet ve icmadaki örneklerden hareketle ülke kavramı ve sınırları hakkında bazı fıkhî prensipler geliştirmişlerdir. Müslümanın dârülislâma hicret etmesi, Müslüman çocuğun dârülharp ülkelerine götürülerek orada ikamet ettirilmesine izin verilmesinin haram/sakıncalı sayılması ve dârülharp ülkelerine silah ile silah yapımında kullanılan malzemelerin satışının yasaklanması gibi hususlar, fıkıh âlimlerinin ilkeler belirledikleri konular arasında yer almaktadır. Dârülharp ülkelerindeki Müslümanların güçleri yetmesi durumunda bu ülkelerde ikamet etmeleri caiz değildir; bu nedenle dârüislâma hicret etmeleri gerekir. Dârülharpte Müslümanlığını gizleyen kişinin öldürülmesinin hata ile öldürülme babında değerlendirilmesi ve gerekçe olarak da dârülharpte oturmasıyla kanının haramlığının düşeceğinin belirtilmesi, Müslümanların dârülislâmı yurt edinmeleri gerektiğini göstermektedir. Dârülislâm olmayan bölgelerde ikamet etmeyi tercih edenlerin gerek dinî değerler gerekse diğer eğitim, Müslüman kimliğinin muhafazası gibi daha birçok konuda mahrumiyet durumuyla karşı karşıya kalacaklarından İslam ahkâmının uygulandığı bölgeleri tercih etmelerinin kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle Hanefi mezhebinin dârülharp konusundaki ayrıntılı hükümlerinden hareketle iki sınıflamaya da girmeyip dârülfetret olarak isimlendirebileceğimiz bulanık mantık ilkelerine göre bir geçiş dönemi ülkesi olarak değerlendirilebilecek bir ülke tanımı da yapmak mümkündür. Nitekim bazı şehirlerin bu iki sınıflandırmaya da girmediğini söyleyen İbn Teymiyye gibi müctehidler de vardır. Hicretin özellikle istenmesi bilinçli ve şahsiyetli Müslümanın varlığını korumaya ve İslam’ın izzetini muhafazaya verilen öneme yönelik bir adımdır. Dârülharp ehli olup da dârülislamda Müslüman erkekle evli kadının, çocuğuyla dârülharbe taşınma hakkı bulunmamaktadır. Bu meselede çocuğun dârülharp ülke halkının ahlakıyla büyümesi ve çocuğun o ülkede güvenliği endişesine binaen verilmiş bir hükümdür. Dârülharp ülkelerinin aralarındaki savaşlarda o ülkedeki Müslümanların bu savaşa iştirakleri caiz değildir. Müslümanların dârülharpte ticaret hususunda fukahâ, harp aletleri ve bu aletlerin üretildiği maddeler dışında bütün ürünlere cevaz vermektedir. Geleceğe yönelik olarak Müslümanların güvenliğini sağlamaya müteveccih bir adım olarak değerlendirilebilir. Yukarıda değinilen konular, ayrı başlıklar altında ele alınarak ayrıntılı izahatlar yapılarak çalışmamızda değerlendirilmiştir. Binaenaleyh Dârülharbin müdafaası hususundaki görüşler dikkate alındığında, dârülharpte bulunan Müslümanların Dârülharp olan ülkeye savaş açanlara karşı savaşmalarının caiz olmadığı görüşüne ulaşılmıştır. Müslümanların savaşmalarındaki asıl amacının i’lâ-yı kelimetullah ve dinin yüceltilmesi olduğu dolayısıyla Müslümanların savaşa dârülharp devletlerinin savaşlarına iştiraklerinin şirki yüceltmek manasına geleceği dikkate alınmalıdır. Ancak Müslümanların mecbur olmaları ya da menfaatlerini celp ettiren bir durumun oluşması istisna olarak görülmesi de mümkün olmaktadır. Dârülislâm ve dârülharp kavramlarını ele alan birçok araştırma mevcut olmasına karşın dârülharbin vatan edinilmesi ve herhangi bir saldırıya karşı bu ülkenin savunulması konusu ele alınmamıştır. Bu bağlamda çalışma, dârülharbin müdafaası ve vatan edinilmesine başlığı altında yukarda değinilen konuları, fıkıh âlimlerinin konuya ilişkin görüşleri temelinde fıkhî hükümleri konu edinmektedir.}, number={1}, publisher={Muş Alparslan Üniversitesi}