@article{article_1687603, title={Mücbir Sebep Bağlamında İdarenin Depremden Kaynaklanan Sorumluluğunun Değerlendirilmesi}, journal={Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi}, volume={11}, pages={645–689}, year={2025}, author={Mücahit Küçük, Çolpan}, keywords={Deprem, mücbir sebep, idarenin sorumluluğu}, abstract={Doğal afetler, uluslararası hukuk literatüründe genellikle "beşeri müdahale içermeyen felaketler" olarak tanımlanmakta ve diğer afet türlerinden ayrılmaktadır. Bu ayrımın temelinde yatan kritik fark, önleme stratejilerinin niteliğinde ortaya çıkmaktadır. Teknolojik kökenli afetlerde önleme, riskin kaynağının ortadan kaldırılmasını hedeflerken; doğal afetlerde temel amaç, afetin yıkıcı etkilerinin minimize edilmesi ve toplumların dirençliliğinin artırılmasıdır. Bunun için önlemek tazmin etmek ve iyileştirmekten daha iyidir anlayışı yerleşmiştir. Bu noktada idarelere önleyici tedbir almanın yanında alınan tedbirlere rağmen oluşacak afetler esnasında müdahale zorunluluğu öngörülmüştür. Bundan sonra ise idarelerin afet sonrası bu afetin izlerini yoketme noktasında yükümlülüğü başlamakta ve en nihayet bu görevler esnasında kusurlu ve kusursuz sorumluluğu tartışılmaktadır. Gerçekten de zaman içinde idarenin sorumluluğu kavramı büyük bir evrim geçirmiştir. Yine zarar kavramı zamanla genişlemiş ve özellikle sorumluluğun tespit edilemediği doğal afetler, terör olayları gibi durumlarda tazminat talepleri artmıştır. Tazminat anlayışı, sadece kusura bağlı olmaktan çıkarak tam onarım ilkesine yönelmiştir. Maddi ve manevi zararların yanı sıra estetik zararlar ve fırsat kaybı da tazmin edilebilir zararlar kapsamına girmiştir. Tıp gibi alanlarda rastlantısallık giderek daha az kabul görmeye başlamıştır. Bu gelişmeler ışığında, sorumluluk rejimlerinde de değişim olmuştur. Yasal tazminat rejimleri ve içtihatlar, sorumluluk alanını genişletmiş, devletin kusursuz sorumluluğu tehlikeli faaliyetler ve kamu görevlilerinin zararları gibi alanlarda pekişmiştir. Ayrıca bu gelişmeler klasik mücbir sebep doktrinini de etkilemiş ve en önemli mücbir sebep dayanağı olan doğal afetler konusunda idarelerin yükümlülükleri gündeme gelmeye başlamıştır. Çalışmada doğal afetler kapsamında yalnızca depreme ilişkin yükümlülükler gözetilerek kapsamı sınırlandırılmıştır. Deprem, Danıştay kararlarında uzun yıllar tipik bir mücbir sebep hali olarak kabul edilmekle birlikte, zamanla sadece mücbir sebebin varlığı, idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmak için yeterli görülmemeye başlanmıştır. Bu tür durumlarda ayrıca meydana gelen zarar ile idari faaliyet arasındaki illiyet bağının kesilip kesilmediği hususunun da somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Çalışmada incelenen kararlarda görüleceği üzere, konuya ilişkin ilk gelişmeler depremin doğası gereği mücbir sebep sayıldığı, ancak zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunup bulunmadığının her somut olayda ayrı ayrı incelenmesi gerektiği biçimindedir. Ancak zamanla söz konusu kararların içeriğinin de değişmeye başladığı görülmüştür. Zira teknik ve bilimsel çalışmalar ışığında fay hatları ve olası risklerin belirlenebilir durumdadır. Ayrıca önleyici tedbirler ve yapısal değişiklikler ile zararların en aza indirilebileceği de tartışmasız bir gerçek haline gelmiştir. Bu noktada çalışmada deprem nedeniyle oluşan zararın öngörülebilir bir risk olduğu ve bu haliyle mücbir sebep sayılmaması gerektiğine ilişkin değerlendirmelere yer verilmiştir}, number={2}, publisher={Başkent Üniversitesi}