@article{article_1739019, title={Israrın Psikolojik Anatomisi: Yargıtay İçtihatları Işığında TCK Madde 123’ün Sübjektif Unsurları}, journal={Adli Bilimler ve Suç Araştırmaları}, volume={7}, pages={221–241}, year={2025}, author={Havle, Nedim}, keywords={Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma, TCK 123, Yargıtay İçtihadı, Özel Kast, Israrlı Takip (Stalking)}, abstract={Bu çalışma, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123. maddesinde düzenlenen "Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma" suçunun, Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK) içtihatları aracılığıyla nasıl yorumlandığını psiko-hukuksal bir perspektifle analiz etmektedir. Modern ceza hukukunun bireyin manevi bütünlüğünü koruma misyonu çerçevesinde, bu suç tipinin kanuni tanımında yer alan "sırf... maksadıyla" ve "ısrar" gibi sübjektif unsurların tespiti, uygulamada önemli zorluklar doğurmaktadır. Bu zorlukların üst içtihat mercii tarafından nasıl aşıldığını ortaya koymayı amaçlayan araştırma, nitel araştırma desenlerinden doküman incelemesi yöntemiyle kurgulanmıştır. Bu kapsamda, YCGK’nin konuya ilişkin yayımlanmış 7 adet emsal niteliğindeki kararı, sistematik içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırma bulguları, YCGK’nin kanundaki soyut kavramları somutlaştırmak üzere bir dizi objektif ve davranışsal gösterge geliştirdiğini ortaya koymuştur. "Israr" unsurunun, yalnızca niceliksel bir tekrardan ibaret görülmediği, aynı amaca yönelik farklı nitelikteki eylemlerden oluşan bir "davranış zinciri" olarak da yorumlandığı saptanmıştır. "Sırf huzur ve sükûnu bozma maksadı" şeklindeki özel kastın tespitinde ise en belirleyici kriterin "tek taraflılık" olduğu; taraflar arasında başlayan bir "karşılıklı iletişimin" bu özel kastı ortadan kaldıran neredeyse kesin bir karine olarak kabul edildiği anlaşılmıştır. Ayrıca, kararlar TCK 123’ün, cinsel taciz gibi daha özel bir kastın ispatlanamadığı durumlarda devreye giren "tali" nitelikte bir suç olduğunu teyit etmiştir. Çalışma, suçun yarattığı manevi zararın yargı tarafından tanınmasına rağmen, ceza muhakemesi kurumlarının bu zararı onarmadaki yetersizliğine de işaret etmektedir. Netice itibarıyla, Yargıtay’ın hukuki öngörülebilirlik ile bireyin psikolojik huzurunu koruma arasında hassas bir denge kurduğu, ancak mağdur psikolojisinin karmaşıklığının ve onarıcı adalet mekanizmalarının daha fazla dikkate alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.}, number={2}, publisher={Polis Akademisi}