@article{article_1757806, title={Medusa’ya Bakmak: Patriyarkal Bakış, Öznenin Bölünmesi ve The Substance Filmi}, journal={SineFilozofi}, pages={162–176}, year={2025}, DOI={10.31122/sinefilozofi.1757806}, author={Aydın, Abdurrahman}, keywords={Medusa miti, patriyarkal bakış, Lacancı psikoanaliz, İmgesel özdeşleşme, Simgesel özdeşleşme, bölünmüş özne}, abstract={Bu makale, Coralie Fargeat’in The Substance (2024) filmini, Medusa mitinin çağdaş ve ters çevrilmiş bir yeniden anlatımı olarak ele almakta ve filmi Lacancı psikanaliz, feminist mit eleştirisi ve bakışın iktidarı bağlamında yorumlamaktadır. Filmin, modern kültür endüstrisinin dayattığı bakış rejiminin mitsel altyapılarını görünür kılan bir meydan okuma olduğu ileri sürülmektedir. Filmin başkarakteri Elisabeth Sparkle’ın bedeninden üretilen Sue figürü, ideal ego ile ego ideali arasındaki Lacancı çatışmanın simgesel ve imgesel düzeylerde nasıl bedenleştiğini gösteren bir yabancılaşma anlatısı olarak okunmaktadır. Makale, patriyarkal kültürün Medusa mitini nasıl tahrif ettiğini, bakışı nasıl bir tahakküm aracına dönüştürdüğünü ve kadının kendi bedeni üzerindeki tasarrufunu nasıl kısıtladığını tartışmaktadır. Perseus’un Medusa’ya doğrudan bakamayışı ve bakışı dolayım yoluyla ehlileştirmesi, The Substance filminde kültür endüstrisinin özneye dayattığı bakış rejiminin alegorik bir karşılığı olarak yorumlanmaktadır. Bu bakış rejimi, kadın özneye anlamın oluşturucusu olamayacağı bir konumu dayatır; bu konumu üstlenmek yoluyla asla gerçek anlamda bir özne olunamayacaktır. Bu bakımdan aşırı özdeşleşme ve öznelliğin imkansızlığı konusunu açıklığa kavuşturmak için Papin Kardeşler cinayeti ve Jean Genet’nin Hizmetçiler oyunu bir karşılaştırma için makaleye dahil edilmiştir. Ayrıca makale, Medusa figürünün arkaik anaerkil anlamının, patriyarkal yeniden inşalara rağmen modern kültürün görünür yüzeyine nasıl sızdığını ve bu sızmanın kadın bedeninin metalaştırılmasına karşı direniş potansiyelini nasıl barındırdığını savunmaktadır. The Substance filmi, mit, psikanaliz ve feminist teori kesişiminde, öznenin kendi imgesiyle hesaplaşmasının trajik sahnesi olarak yorumlanmaktadır. Bu bakımdan felsefe, özellikle de dil felsefesi, sinemanın yoğunlaştırılmış imgelerinin bir gösterenler düzlemine taşınarak çözümlenebileceği, imgelerin sezgisel yoğunluğunun kavramsal ve tarihsel bir arkeolojisinin yapılabileceği bir konum sunarken, film de arzunun, bakışın ve benliğin bölünmüş doğasına, özellikle de dil tarafından bölünmüşlüğüne temas etmenin olanaklarını sunmaktadır.}, number={2025 10. Yıl Özel Sayısı}, publisher={Serdar ÖZTÜRK}