@article{article_1782534, title={Tefekkürün ve Hayatın Kurucu Kavramı: Olgudan Tanıma Te’vîl}, journal={Tefsir Araştırmaları Dergisi}, volume={9}, pages={432–472}, year={2025}, DOI={10.31121/tader.1782534}, author={Kotan, Şevket}, keywords={Tefsir, Kur’an, Tevil, Beyan, Tebyin}, abstract={Tefsir ilmi açısından te’vîl teriminin özel bir yeri olduğu malumdur. O bu özelliğini, Kur’an’ın tefsir edilebilirliği imkânı konusunda üstlendiği rolden almaktadır. Tefsir teriminin Hz. Peygamber döneminden aktarılan bilgiye hasredilmesinden sonra tefsir faaliyeti, te’vîl ile yoluna devam etmektedir. Ne var ki bu rolüyle birlikte te’vîl terimi, aynı zamanda hem meşruiyet hem de mahiyet bağlamında tartışmaların da konusu olmayı sürdürmektedir. Bu tartışmaların, daha çok terimin tarihsel süreçte uğradığı mana evrilmesinin yeterince hesaba katılmamasından ve konu-nun farklı amaçlarla işlenmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Bu tartışmalara bir katkı olması ve bunların daha sağlıklı bir mecrada yürümesi açısından te’vîl kelimesinin Kur’an’da ve erken dönem rivayet külliyatında hangi manada kullanıldığını tespit etmek bu bakımdan önemlidir. İşte bu çalışmanın hedefi, te’vîl kelimesinin Kur’an’da geçen manalarıyla birlikte ilk iki nesildeki kullanımını tespit etmek ve sonrasında nasıl bir manaya evrildiğini izlemektir. Ayrıca Kur’an mesajının aktüel değeri açısından odak noktada yer alan bu terimin, İslam düşüncesinin kaynağı olması açısından kuramsal değerine ilişkin fikir oluşturarak, bunu çağdaş dünyada da işlevsel kılmanın yolunu açmaktır. Bunun için de sağlıklı bir te’vîl faaliyeti için gerekli yetkinlik koşullarını belirlemek gerekmektedir. Hz. Peygamber, risaleti süresince bu mekanizmayı verimli şekilde çalıştırmış ve buna dair yöntemi ümmetine de öğretmiş ve bir sünnet olarak miras bırakmıştır. Bu çalışmada te’vîl kelimesinin Al-i İmran 7. ayetindeki kullanımı dahil olmak üzere Kur’an’daki tüm kullanımlarında, öncesinde Allah’a mahsus bilgi iken, gerçekleştiğinde veya işin akıbetinde insanlara da beliren hakikat ve kesin bilgi manasında kullanıldığını tespit ettik. Hz. Peygamber’in uygulamalarında ve İslam’ın ilk iki neslinde de genelde bu manada kullanıldığını görmüş olduk. Hz. Peygamberin uygulamalarına da bakıldığında, ilk bakışta belli oranda çakışıyor gibi görünse de esasen tefsirin geçmişe, buna karşılık te’vîlin ise daha çok geleceğe ilişkin bir terim olduğu görülmektedir. Bu, te’vîlin entelektüel bir çabayla değil, ancak süregiden tarihle yakın bir ilişki içerisinde gelişebileceğine yatkın tabiatıyla alakalıdır. Aktüel değeri de buradan kaynaklanmaktadır. Ancak çeşitli sebeplerle bu terim, ikinci asırdan başlayarak tefsir manasında kullanılmış ve dördüncü asır civarında da tefsirin bir çeşidi olarak konumlanmıştır. Bu konumlanmadan sonra bütün ilim dallarında da benzer manada kullanılarak genel kabule mazhar olmuştur. Ne var ki, bu aşamayla birlikte en azından bilgi değeri açısından tam aksi manaya evrilmiş olup çeşitli sorunlara kaynaklık etmektedir. Terim üzerindeki tartışmaların arkasındaki saik de büyük oranda budur. Bunlara ilaveten tefsirin tedvin çağının otoriteleri ve kurucu şahsiyetleri olan İbn Cerir et-Taberî ve İmam Mâtürîdî’nin te’vîl terimine yaklaşımlarını da analiz ettik. Bu şahsiyetlerin, kendi tarihsellikleri göz önüne alınmadan anakronik okundukları ve hatırı sayılır oranda yanlış anlaşıldıkları kanaatine ulaştık.}, number={2}, publisher={Ali KARATAŞ}