@article{article_508797, title={Hicrî 5. Asır Şiî - Uṣûlî Âlimlere Göre Gaybet Döneminde İmamın Yetkilerinin Ulemâya Geçiş Süreci}, journal={Cumhuriyet İlahiyat Dergisi}, volume={23}, pages={53–71}, year={2019}, DOI={10.18505/cuid.508797}, author={Kartaloğlu, Habib}, keywords={İmâmiyye,Gaybet,Fakîh,Cuma Namazı,Ḫumus,İslam Mezhepleri Tarihi,Şerîf el-Murtażâ}, abstract={<p class="MsoNormal" style="text-align:justify;margin:3pt 0cm;text-indent:0cm;"> <span style="font-size:9pt;font-family:’Gentium Plus’;">İmâmiyye, nass ve tayin merkezli bir imamet nazariyesi inşa etmekte ve imamın dinî ve dünyevî bütün yetkileri kendisinde toplayan kişi olduğunu kabul etmektedir. İmâmın yetkileri arasında ḥadleri uygulamak, zekât ve ḫumusu toplamak, adaleti sağlamak ve cihad ilan etmek gibi dinî, sosyal ve siyasî görevler bulunmaktadır. İmâma ait bu görevlerin yerine getirilebilmesi için bizzat imamın veya nâibinin işin başında olması gerekir. İmâmla irtibatın tamamen kesildiği gaybet-i kübrâ’nın (329/941---) başlamasıyla İmâmiyye taraftarları, imamın varlığıyla irtibatlandırılan bu görev ve yetkilerin yerine getirilip getirilemeyeceği meselesinde bir belirsizlik yaşamışlardır. Şiî ulemâ, bu kargaşa ortamında oluşan boşluğu doldurmak ve toplum içerisindeki muhtemel dağılmaları önlemek amacıyla faaliyet alanlarını genişleterek imamın görevlerini üstlenmeye başlamışlardır. Başlangıç itibariyle dinî alanla sınırlı olan bu yetki devrinin kapsamı, süreç içerisinde tedrîcen genişletilmiştir. Uzun bir zamanı kapsayan bu yetki devrinin belirli dönemler halinde ele alınması gerekir. Bu çalışmada konu, hicrî beşinci asırda yaşayan âlimler ekseninde ele alınmaktadır. Makalede Şeyḫ Müfîd sonrası dönemde Uṣûlî düşüncenin sistemleşmesinde pay sahibi olan âlimlerin, fakîhin otoritesinin genişletilmesi veya daraltılması problemi bağlamında imamın yetkileri dâhilindeki konuları nasıl ele aldığı ortaya konulmaktadır. </span> </p> <p> </p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify;margin:3pt 0cm;text-indent:0cm;"> <b> <span style="font-size:9pt;font-family:’Gentium Plus’;">Özet: </span> </b> <span style="font-size:9pt;font-family:’Gentium Plus’;">Hz. Peygamber’den sonra Müslümanların siyaseten farklılaşmalarına yol açan imâmet/ḫilafet meselesinde İmâmiyye, nass ve tayini esas alan bir imâmet nazariyesi inşa etmektedir. Bu nazariye’ye göre nass ve tayin dışında ismet, ilim, şecaat, efdâliyet gibi şahsî niteliklerin bulunması gereken imamlar, Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in neslinden gelen dokuz kişidir. Hz. Peygamber’den sonra onun yerine geçen imam, dinî ve siyasî bütün yetkilerin kendisinde toplanan kişidir. İmâmın görevleri arasında ḥadleri uygulamak, zekât ve ḫumusu toplamak, adaleti sağlamak ve cihad ilan etmek gibi görevler bulunmaktadır. İmâmiyye’ye göre bu görev ve yetkilerin yerine getirilebilmesi için toplum üzerinde mutlak otorite sahibi imâmın veya onun tarafından atanan kişinin bizzat işin başında olması gerekir. </span> </p> <p> </p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify;margin:3pt 0cm;text-indent:0cm;"> <span style="font-size:9pt;font-family:’Gentium Plus’;">On ikinci imâmın gâib olduğunu ve bir gün dönerek yeryüzünde adaleti yeniden tesis edeceğini kabul eden İmâmiyye taraftarları, gaybet döneminde itikâdi meseleler yanı sıra bizzat imâmın varlığı ile irtibatlandırılan konuların çözümünde çeşitli sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldılar. Özellikle de imâmla irtibatın tamamen kesildiği gaybet-i kübrâ (329/941---) döneminde İmâmiyye mensupları, imâmın varlığıyla irtibatlandırılan görevlerin yerine getirilmesinde bir belirsizlik yaşadı. Mezhep mensuplarının belirsizlik ve kaos yaşamalarındaki muhtemel sebep, gaybet döneminde imâma ait görev ve yetkilerin nasıl yerine getirileceğine dair bir haberin olmamasıdır. Her ne kadar ḫumus özelinde ifade etmiş olsa da Şeyḫ Müfîd bu hususa dikkat çekmektedir. </span> </p> <p> </p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify;margin:3pt 0cm;text-indent:0cm;"> <span style="font-size:9pt;font-family:’Gentium Plus’;">Şiî ulemâ, bu belirsizlik ortamında oluşan boşluğu doldurmak ve toplum içerisindeki muhtemel dağılmaları önlemek amacıyla ön plana çıkmışlardır. Onlar, on ikinci imâmdan gelen bir tevḳi‘ye atıfta bulunarak toplum üzerindeki etkinlik alanlarını genişletmişler ve imâmın yokluğunda ona ait görevlerin kendileri tarafından yerine getirilebileceğini iddia etmektedirler. Başlangıç itibariyle dinî alanla sınırlı olan bu yetki devrinin kapsamı, bazı âlimlerim katkılarıyla tedrîcen genişletildi. <i>“Velâyet-i fakîh” </i> teorisinin uygulanmasıyla da en geniş boyuta ulaştı. Günümüze kadar devam eden bu uzun zaman diliminde Şerîf el-Murtażâ ve öğrencilerin yaşadığı dönem, günümüze kadar devam eden bu sürecin başlangıç dönemi olarak nitelendirilmesi mümkündür. Şerîf el-Murtażâ ve öğrencilerinin yaşadığı hicrî beşinci asırda, imâma ait yetkilerin ulemâ tarafından üstlenilmesi daha çok dinî alanla sınırlıdır. Bu makalede Şeyḫ Müfîd sonrası dönemde Uṣûlî düşün}, number={1}, publisher={Sivas Cumhuriyet Üniversitesi}