@article{article_660193, title={Sünnî Olmayan Mezheplerde Karşı Cinse Dokunmanın Abdeste Etkisi}, journal={Eskiyeni}, pages={9–35}, year={2020}, DOI={10.37697/eskiyeni.660193}, author={Mahmutoğlu, Yakup and Cebeci, İdris}, keywords={İslâm Hukuku,Caferî,Zeydî,İbâzî,Abdest,Dokunma}, abstract={<p class="MsoNormal" style="margin:0cm 0cm 10pt;line-height:16.866666793823242px;">İslam dini, kul ile yaratıcısı arasında kesintisiz bir bağın bulunmasına önem vermiştir. Kuşkusuz bu bağı kuvvetlendiren en önemli unsurlardan biri, kulun rabbine ihlaslı bir şekilde yapmış oldu-ğu ibadetleridir. Namaz ise, bu ibadetlerin en önemlisi olduğu için namaza hazırlık sayılan abdest ve teyemmüm de o derece önemli kabul edilmiştir. <br />Kur’ân-ı Kerim’de, abdest ve teyemmüm konuları, Mâide sûresi 6. ve Nisâ sûresi 43. âyetlerde müstakil olarak ele alınmıştır. İslâm âlimlerinin bu iki âyeti anlamaya yönelik ortaya koydukları emek ve gayret neticesinde birçok yorum ve ictihâd ortaya çıkmıştır. <br />Bu iki âyet çerçevesinde ortaya çıkan en önemli ihtilaflardan biri, karşı cinse dokunmanın abdesti veya teyemmümü bozup bozmadığı konusudur. Şöyle ki; bahsi geçen âyetlerde, abdest ve te-yemmüm alınması gereken durumlardan biri olarak zikredilen “… أو لامستم النساء (ev lâmestumu’n-nisâe/ya da kadınlara dokunduğunuzda)…” ifadesi ile ne kast edildiği hakkında, ilk dönemden (asr-ı saâdetten) günümüze kadar süre gelen birçok ihtilaf söz konusu olmuştur. Bazı âlimler, “… أو لامستم النساء (ev lâmestumu’n-nisâe)…” ifadesinden kast edilen mananın mutlak dokunmak; bazıları şehvet-le dokunmak, bazıları ise mecazî anlamda cinsel birliktelik (cimâ) olduğunu söylemişlerdir. Bu farklı anlamlandırmalara bağlı olarak, bir kısım âlimler, “karşı cinse mutlak anlamda dokunmak”; bir kısmı, “sadece şehvetle dokunmak”; bir kısmı da, “kadınlarla cimada bulunmak” abdesti ve teyemmümü bozar şeklinde ictihâda varmışlardır. <br />Çalışmada, Sünnî olmayan Şiî-Caferî, Şiî-Zeydî ve Haricî-İbâzî mezheplerinin, ilgili âyetler bağla-mında “lems/mülâmese” konusu hakkındaki görüşleri, görüşlerini dayandırdıkları aklî ve naklî deliller ve de kendi görüşlerini savunma sadedinde karşıt görüşteki âlim ve mezheplere vermiş oldukları cevaplar, mümkün mertebe temel kaynaklara başvurulmak suretiyle ortaya konulmuş-tur. <br />Konuyu ele alırken ilk olarak, zikredilen âyetlerde yer alan “lemese/lâmese” kelimelerinin önemli bazı klasik sözlüklerde (mu‘cemler), Ğarîbu’l-Kur’ân türü eserlerde ve tefsir kaynaklarında hangi manada kullanıldıklarına, ilgili âyetlerin kıraât farklılıklarına, bu farklılıkların müfessirler ve fakih-ler tarafından nasıl değerlendirildiklerine ve manaya olan etkilerine temas edilmiştir. Ardından ilgili âyetler (el-Mâide 5/6, en-Nisâ 4/43) ve hadîsler mealleriyle zikredilmiş ve Sünnî olmayan mezheplerin görüşlerine dayanak teşkil etmeleri açısından kısaca değerlendirilmişlerdir. Bu çerçevede, hadîs usulü anlayışı diğerlerine göre farklı olan Caferîlerin hadîs/rivâyet kavramına yaklaşımlarına da kısaca yer verilmiştir. <br />Yukarıda yapılan ön bilgi mahiyetindeki açıklamalardan sonra, Sünnî olmayan mezheplerin lems/mülâmese konusundaki görüşleri ve delilleri ayrıntılı olarak ortaya konulmuş ve şu bulgula-ra varılmıştır: <br />Şiî-Caferîler, başta hadîs usulü anlayışları ve mezhep içi bazı muhafazakâr tutumları sebebiyle, lems/mülâmese konusunu özellikle ilk dönemlerde sadece ehl-i beytin masum imamlarından gelen rivâyetlerle açıklamaya çalışmışlardır. O kadar ki, ne birçok sahabe ve tabiînden gelen ri-vâyetlere (naklî delillere) yer vermişler, ne de aklî ve lugavî delillere başvurma gereği duymuşlar-dır. Bu bakımdan, diğer mezheplere göre oldukça farklı ve/veya korumacı bir yaklaşım tarzı sergi-lediklerini söylemek mümkündür. Ne var ki, Caferîlerin, tarihsel süreçte mülâmese konusunu ele alırken mezhep içinde farklı yöntemler sergiledikleri de görülmüştür. Söz gelimi, Şiî-Caferîlerin, Ahbârîlik geleneğine mensup ilk dönem âlimleri, konuyu sadece ehl-i beytin masum imamların-dan gelen rivâyetler ışığında anlamışlar; bu rivâyetler dışında başka bir delile başvurmaya ise şiddetle karşı çıkmışlardır. Buna karşılık daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan Usûlîler (ve özel-likle hicri 6. asır âlimi Tabersî) ise, masum imamlardan gelen rivâyetler yanında, birçok sahabe, tabiîn ve sünnî âlimlerden gelen rivâyetleri ve de aklî ve lugavî delilleri de dikkate almışlardır. Sonuçta Caferîler, ilgili âyetlerde yer alan “… أو لامستم النساء (ev lâmestumu’n-nisâe)…” ifadesinin, imamlardan gelen rivâyetler ışığında, mecâzî anlamda cinsî münasebet (cimâ) olduğu görüşünü kabul etmişler. Bu sebeple de, mahrem veya nâmahrem olduklarına bakılmaksızın karşı cinslerin -birbirini öpmeleri de dâhil- birbirine dokunmalarının hiçbir şekilde abdesti bozmayacağını}, number={40}, publisher={Anadolu İlahiyat Akademisi}