@article{article_758388, title={Abdülfettâh el-Mersafî’nin Tahrîrât İlmindeki Yeri: Şerhu’d-Dürreti’l-Mudıyye Örneği}, journal={Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi}, volume={58}, pages={69–90}, year={2020}, DOI={10.15370/maruifd.758388}, author={Pilgir, Eren}, keywords={Kıraat,tahrîrât,İbnü’l-Cezerî,Abdülfettâh el-Mersafî,ed-Dürretü’l-mudıyye}, abstract={Ebû Amr ed-Dânî’nin (ö. 444/1053) kaleme aldığı et-Teysîr fi’l-kırââti’s-seb‘ adlı kitabı ve Şâtıbî’nin (ö. 590/1194) bu eseri Hırzü’l-emânî ve vechü’t-tehânî adıyla nazmettiği çalışması, İbn Mücâhid’in (ö. 324/936) kıraatleri yedi ile sınırlaması sonrasında yedi kıraat tedrisatının iki ana kaynağı olmuştur. Kıraat tedrisatının pratikte bu eserlerle sınırlı kalması sebebiyle insanlar, et-Teysîr ve Hırzü’l-emânî dışında kıraat birikimi olmadığı vehmine kapılmışlar hatta daha da ileri giderek kıraat ilmini bu iki eserden ibaret zannetmişlerdir. İbnü’l-Cezerî (ö. 833/1429) bu durumun farkına vararak kıraat tarîklerini genişçe ele aldığı en-Neşr fî’l-kırââti’l-aşr’ı telif etmiştir. O, bu eserini ilk önce Takrîbü’n-Neşr adıyla özetlemiş, daha sonra Tayyibetü’n-Neşr adıyla manzum hâle getirmiştir. en-Neşr ve Tayyibetü’n-Neşr’deki tarîklerin et-Teysîr ve Hırzü’l-emânî’ye göre çok geniş olması, İbnü’l-Cezerî’nin et-Teysîr’i on kıraate tamamlamak için Tahbîru’t-Teysîr adlı eserini, Hırzü’l-emânî’yi on kıraate tamamlamak içinse ed-Dürretü’l-mudıyye adlı eserini yazmasını gerektirmiştir. İbnü’l-Cezerî’nin Tahbîru’t-Teysîr ve ed-Dürretü’l-mudıyye’yi yazmasıyla birlikte kıraat ilmi tedrisatında farklı tarîkler oluşmuştur. ed-Dürretü’l-mudıyye ve Hırzü’l-emânî’yi ana kaynak olarak kabul eden Mısır Tarîki, Tahbîru’t-Teysîr ve et-Teysîr’i ikincil kaynak olarak kullanmıştır. Tahbîru’t-Teysîr ve et-Teysîr’i ana kaynak olarak kabul eden İstanbul Tarîki ise ed-Dürretü’l-mudıyye ve Hırzü’l-emânî’yi ikincil kaynak olarak kullanmıştır. Her iki tarîk de el-aşru’s-suğra olarak isimlendirilmiştir. İbnü’l-Cezerî’nin en-Neşr, Takrîbü’n-Neşr ve Tayyibetü’n-Neşr adlı eserlerinin muhtevası da el-aşru’l-kübrâ müfredatının içeriğini oluşturmuştur. Ayrıca Türkiye’de el-aşru’s-suğrâ “Aşere”, el-aşru’l-kübrâ da “Takrîb-Tayyibe” olarak isimlendirilmiştir. Kıraat ilminin en önemli alanlarından biri olan tahrîrât ilmi, rivayet kapsamları sınırlı olduğu için Hırzü’l-emânî ve ed-Dürretü’l-mudıyye’de oldukça dar çerçevede kalmıştır. Bununla birlikte tahrîrât ilmi, İbnü’l-Cezerî’nin en-Neşr ve bu eserin manzum hâli Tayyibetü’n-Neşr’i telif etmesiyle birlikte daha geniş yelpazede ele alınmaya başlamıştır. Zira İbnü’l-Cezerî bu iki eserinde yaklaşık bin tarîke yer vermiştir. Dolayısıyla onun bu eserlerini kaleme alması sonrasında rivayet ve tarîklerde ortaya çıkabilecek karışıklığın önüne geçmek amacıyla tahrîrât ekolleri teşekkül etmiş, bunlar arasında “Mansûrî Ekolü” ve “İzmîrî Ekolü” ön plana çıkmış ve her iki ekolle alakalı tahrîrât edebiyatı oluşmuştur. Bu iki ana ekolden Mansûrî ekolünde İbnü’l-Cezerî’nin çizgisinden çıkılmamış ve genel olarak tahrîrât tedrisatı Tahrîru’t-turuk ve’r-rivâyât fî’l-kırâât ve Hallü mücmelâti’t-Tayyibe adlı eserler üzerinden takip edilmiştir. İzmîrî ekolünde ise İbnü’l-Cezerî’nin yönteminin dışına çıkılmış ve çoğunlukla tahrîrât tedrisatı Umdetü’l-irfân ve Bedâi‘u’l-burhân üzerinden yapılmıştır. İzmîrî ekolünün takipçilerinden Muhammed b. Ahmed el-Mütevellî (ö. 1313/1895), hayatının ilk dönemlerinde İbnü’l-Cezerî’nin eserlerinden etkilendiğini ve onun tahrîrât anlayışını benimsediğini ifade etmiştir. Ancak o, İzmîrî’nin tahrîrât anlayışına muttali olduktan sonra açıkça onun çizgisini takip etmeye başladığını söylemiştir. Buna rağmen Mütevellî er-Ravdu’n-nadîr ve Fethu’l-Kerîm adlı eserlerinde yer yer mensubu olduğu ekolün görüşlerinin dışına çıkmıştır. Öyle ki bazen ekolün kurucusu olan Mustafa b. Abdurrahman el-İzmîrî’yi (ö. 1155/1742) eleştirmekten de geri durmamıştır. Bu sebeple Mütevellî’nin tahrîrâttaki yaklaşımını farklı bir ekol olarak değerlendirenler olmuştur. Tahrîrâtla alakalı Türkiye’de yapılan akademik çalışmalarda ise tahrîrât ilminin ortaya çıkışına, tahrîrât ekollerine ve tahrîrât edebiyatına yoğunlaşılmıştır. Söz konusu bu çalışmaların aynı bakış açısı üzerine yoğunlaşması ve son dönem kıraat âlimlerinin tahrîrât ekollerinden hangisine daha yakın olduğunu tespit edecek çalışmaların henüz kaleme alınmamış olması bizi bu makaleyi yazmaya yönlendiren ilk husus olmuştur. Bu konu üzerine eğilmemizi gerekli kılan diğer mevzu ise İbnü’l-Cezerî’nin ed-Dürretü’l-mudıyye adlı eserini hangi gerekçelerle yazdığının net bir şekilde tespit edilmemiş olması ve onun bu eseri üzerine yazılan tahrîrât eserlerinin}, number={58}, publisher={Marmara Üniversitesi}