The pre-Islamic period is important for a better understanding of the period of the Prophet Muhammad. The life, culture, traditions, customs and habits that occurred during this period have influenced the subsequent period in different ways. Many factors directly influenced people's lives during this era known as Jahiliyyah, and some traditions and customs were transferred to the time of the Prophet. There was a dynamic social life in the pre-Prothet era. People continued their lives according to the traditions they inherited, paying special attention to certain traditions. It was a precious situation for people in the age of Jahiliyyah to live depending on their traditions. One of the traditions during the pre-Islamic period was the custom of vows (nezir). People considered the vow tradition as a religious ritual and performed it with particular care. They would resort to this tradition in order to fulfill certain positive or negative desires and wishes within the social structure of that era. They also gave importance to idols in order to fulfill his vows. It was believed that the places where the idols were located had an influence on the vows. In this era, there were examples of vows such as sacrificing children, captives, and slaves; dedicating children to the temple, taking oaths; shaving the head; walking barefoot to the Kaaba; refraining from using perfume until avenging from the enemy; refraining from sexual relations with women; abstaining from drinking wine; not combing the hair; and staying under the sun. In the social structure of that period, there was no connection solely concerning vows, and different things were used for vows. Vows became the subject of the poetry of that era and were expressed by different poets. Like in many other areas during the pre-Islamic period, there were also many excesses regarding vows. The tradition of vows, a widespread tradition in the pre-Islamic period, was also continued during the time of the Prophet. During this period, people wanted to continue this tradition for different reasons, just as in the past. Seeing people's interest in vows, The Prophet allowed the continuation of this tradition with some regulations. He declared that making a vow does not have an effect on Allah's destiny and warned people to be more careful in this regard. He emphasized that vows should not be considered as a religious obligation and stated that vows have no effect on the realization of desires and wishes. Despite the clear statements of the Prophet on the subject, people continued to make vows and continued to practice of vows as long as it was not against Islam. After declaring that unlawful vows performed during the pre-Islamic period should not be made, the Prophet allowed those that were compatible with Islam. He stated categorically that vows are not a religious duty and did not prohibit legitimate vows practiced within the traditional structure. He specifically permitted vows such as praying, fasting, pilgrimage, sacrificing animals, performing itikaf and freeing slaves. When examining examples of vows, each was performed with religious significance, comprising acts of worship that hold separate importance within the Islamic religion without violating any religious rules. If a vow was made but not fulfilled, then expiation became necessary. This was to prevent the abuse of vows due to the fact that making a vow involved a certain responsibility and accountability from a religious perspective. The main reason for this was to consider God's consent when performing such acts. The Prophet emphasized not to go to extremes in anything, including vows, and stressed the importance of moderation. He mentioned the responsibility of performing good deeds and acts in accordance with the principle of righteous deeds.
History of Islam The Period of Jahiliyya The Prophet vow Votive Tradition
Hz. Peygamber döneminin daha iyi anlaşılabilmesi için İslâm öncesi dönem önemlidir. Bu devirde yaşanan hayat, kültür, gelenek, örf ve adetler farklı yönleri ile sonraki döneme etki etmiştir. Bu zaman diliminde insanların ortaya koymuş olduğu sosyal hayat ile gündelik yaşam değişik açılardan incelenmelidir. Câhiliye olarak adlandırılan bu devirde insanların hayatlarını doğrudan etkileyen birçok unsur yer almış, gelenek ve adetler bir kısmı Resûlullah (s.a.v.) dönemine intikal etmiştir. Resûlullah (s.a.v.) öncesi dönemde dinamik bir toplumsal hayat söz konusuydu. İnsanlar kendilerine tevarüs eden geleneklere bağlı olarak hayatlarını sürdürmekte, bazı geleneklere hassaten önem ve özen göstermekteydiler. Câhiliye devrindeki insanlar için geleneklerine bağlı olarak yaşamak kıymetli bir durumdu. İslâm öncesi dönemde yer alan adak adeti bu türden bir gelenekti. İnsanlar adak geleneğini dinî bir ritüel olarak görmekte, icrasına ayrı bir ihtimam vermekteydiler. İnsanlar o dönemin toplumsal yapısı içerisinde müspet ya da menfi bazı talep ve dileklerinin gerçekleşmesi için bu geleneğe başvurmaktaydılar. Adaklarını yerine getirmek için putlara da ayrıca önem verilirdi. Zira bu gelenekleri icra etmek gayesiyle onların bulundukları yerler tercih edilmekte, putların adaklar üzerinde etkili oldukları düşünülmekteydi. Bu devirde çocuk, esir ve köle kurban etmek, mabede çocuk adamak, yemin etmek, saçı kazıtmak, Kâbe’ye yalın ayak yürümek, düşmandan intikam alıncaya kadar koku sürünmemek, hanımlarla cinsî münasebette bulunmamak, şarap içmemek, saçları taramamak, güneş altında kalmak şeklinde nezir örnekleri yer almaktaydı. O dönemin toplumsal yapısı içerisinde adaklarla ilgili bir birliktelik olmayıp, farklı şeyler nezir için kullanılmaktaydı. Adaklar o dönemin şiirlerine konu olmuş, farklı şairler tarafından bu husus dile getirilmiştir. İslâm öncesi dönem birçok alanda olduğu gibi adak hususunda da aşırılıkların çokça yaşandığı bir zaman dilimi olmuştur. İslâm öncesi dönemde yaygın bir gelenek olan adak Resûlullah (s.a.v.) zamanında da devam ettirilmiştir. Bu dönemde insanlar geçmişte olduğu gibi farklı gerekçelerle bu geleneği sürdürmek istemişlerdir. İnsanların adak hususundaki teveccühlerini gören Hz. Peygamber bazı düzenlemeler ile bu adetin sürmesine müsaade etmiştir. O, adakta bulunmanın Allah’ın kaderi üzerinde bir etki meydana getirmediğini beyan etmiş, insanlara bu hususta daha dikkatli davranmaları yönünde ikaz ve uyarılarda bulunmuştur. O, adağa dinî bir gereklilik olarak bakılmaması gerektiğini vurgulamış, talep ve dileklerin gerçekleşmesinde adağın bir etkisinin olmadığını ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in konu hakkında açık ifadelerine rağmen insanlar adak adamaya devam etmişler, İslâm’a aykırı olmadığı müddetçe nezirde bulunmayı sürdürmüşlerdir. Hz. Peygamber, İslâm öncesi dönemde yerine getirilen ve meşru olmayan adakların yapılmaması gerektiğini beyan ettikten sonra İslâm’a uygun olanlara cevaz vermiştir. O, adağın dinî bir vecibe olmadığını kesin bir dil ile ifade ettikten sonra geleneksel yapı içerisinde sürdürülen meşru nezirlere engel olmamıştır. Özellikle namaz kılmak, oruç tutmak, hac yapmak, kurban kesmek, itikafa girmek, köle azat etmek gibi adaklara cevaz vermiştir. Adak örnekleri incelendiğinde her biri İslâm dini için ayrı bir önemi olan ibadetlerle icra edilmiş; dinî kurallara aykırılık söz konusu olmamıştır. Adak adandıktan sonra yapılmadığı takdirde ise kefâret gündeme gelmiştir. Zira adak adama dinî açıdan belirli bir mesuliyet ve sorumluluğu barındırdığından istismar edilmesi belirli müeyyideler ile engellenmiştir. Böyle bir gerekçenin olmasında en büyük pay yapılan işlemlerde Allah’ın rızasının gözetilmesidir. Hz. Peygamber bütün işlerde olduğu gibi adak hususunda da aşırılıklara gidilmemesi gerektiğine dikkat çekmiş, mutedil olunması gerektiğini söylemiş, amel ve işlerin salih amel sorumluluğuyla yapılmasına işaret etmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 29 Haziran 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 22 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.