Teşehhüdün mi’râcda Allâh Teâlâ, Hz. Peygamber ve melekler arasında geçen bir konuşmadan teşekkül ettiğine dair bir rivâyet özellikle halk arasında oldukça yaygındır. Bu makalede ilgili rivâyetin sıhhat düzeyi ve bir bilgi değeri olup olmadığı araştırılmıştır. Bu kapsamda hadis, siyer, tefsîr ve fıkıh kaynaklarında yapılan araştırma sonucunda ilgili rivâyetin senedli veya senedsiz olarak hiçbir hadis kitabında geçmediği, senedli ilk ve tek özet versiyonunun Sa‘lebî’nin (ö. 427/1035) tefsirinde yer aldığı ve bunun da senedlerinin çok sorunlu olduğu tespit edilmiştir. Senedsiz ama metni tam olan ilk rivâyeti ise Kurtubî (ö. 671/1273) tarafından nakledilmiştir. Anlaşılan o ki, Sa‘lebî ve Kurtubî’den sonra gelen çeşitli hadis şârihleri, fakîhler, müfessirler ve tarihçiler bu rivâyeti onlardan alıp aktarmışlardır. Onların bu rivâyeti aktarırken sened zikretmemeleri ve genellikle temrîz sigaları kullanmaları ilgili rivâyetin makbûl olduğu kanaatinde olmadıklarını düşündürmektedir. Diğer yandan bu rivâyetin, teşehhüdün ortaya çıkışıyla ilgili olarak başta Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce gibi muhaddisler tarafından temel hadis kitaplarında defalarca tekrar edilen bazı sahîh rivâyetlerin yanında yer almaması da ayrı bir problemdir.
Özet: Fıkıh literatüründe, ihtivâ ettiği kelime-i şehâdetten dolayı daha çok teşehhüd olarak adlandırılan ve halk arasında “et-tahiyyâtü” ve “tahiyyat” olarak bilinen nebevî duânın ortaya çıkışına dair bir rivâyet sürekli olarak dilden dile aktarılmaktadır. Bu rivâyete göre; Peygamber (s.a.v.), mi’râc gecesinde Allâh Teâlâ’ya mülâki olduğunda “et-tahiyyâtu lillâhi ve’s-salavâtu ve’t-tayyibât” diyerek O’na senâda bulunmuş, Rabbimiz de “es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtuh” diyerek ona cevap vermiş, Hz. Peygamber de “es-selâmu aleynâ ve alâ ıbâdillâhi’s-sâlihîn” diyerek bu duâya ümmetini de dâhil etmiş ve bu selamlaşmaya şâhit olan Cebrâîl (ve/veya melek topluluğu) de “eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûluh” demiştir.
Bu makalede bahsi geçen rivâyetin sıhhat düzeyi ve bir bilgi değeri olup olmadığı araştırılmıştır. Bu kapsamda hadis, siyer, tefsîr ve fıkıh kaynaklarında yapılan araştırma sonucunda ilgili rivâyetin senedli veya senedsiz olarak hiçbir hadis kitabında geçmediği, senedli ilk ve tek ama özet versiyonunun Sa‘lebî’nin el-Keşf ve’l-beyân adlı tefsirinde yer aldığı ve bunun da senedlerinin çok sorunlu olduğu tespit edilmiştir.
Sa‘lebî ilgili anlatıyı, iki ayrı rivâyetin telfîk edildiği birleştirilmiş bir metin içinde zikretmektedir. Sa‘lebî’nin birleştirdiği iki ayrı rivâyetin senedleri şöyledir:
1. Sened: Zührî → İbn Selime b. Abdurrahmân → Câbir b. Abdullâh → Rasûlullâh (s.a.v.).
2. Sened: Süddî → Muhammed b. es-Sâib → Bâzân → İbn Abbâs → Nebî (s.a.v.).
Birinci senedde ismi geçen İbn Selime b. Abdurrahmân’ın kim olduğu ihtilaflıdır. İbn Ebî Hâtim gibi ricâl âlimleri onun yaşlılığında hafızası bozulan biri olduğunu söylemektedirler. İkinci senedde ise Süddî, Muhammed b. es-Sâib ve Bâzân adlı üç zayıf râvî bulunmaktadır. İbn Ebî Hâtim Kelbî’nin (Muhammed b. es-Sâib) Bâzân tarikiyle İbn Abbâs’tan yaptığı rivâyetlerin bir kısmının asılsız olduğunu belirtilmiştir. Üstelik bu iki senede tefsirinde yer veren Sa‘lebî, eserinde asılsız rivâyetler aktarmakta suçlanmaktadır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla teşehhüdü mi’râcla ilişkilendiren bu rivâyet, senedsiz ve kaynaksız ama metni tam olarak ilk defa Kurtubî tarafından nakledilmiştir. Ayrıca bu rivâyet, Süheylî ve Aliyyü’l-Ḳārî tarafından yine senedsiz ve kaynaksız olarak fakat kısmen farklı olan iki ayrı metinle de aktarılmıştır. Süheylî’nin er-Ravḍu’l-ünüf’ündeki metne göre; “‘es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtuh” cümlesini Allâh Teâlâ değil melekler söylemiştir. Aliyyü’l-Ḳārî’nin Şerhu’ş-Şifâ’sındaki metne göre ise; Allâh Teâlâ “es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyi ve rahmetullâhi ve berakâtuh” buyurunca Hz. Peygamber “Allâhümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm ve ileyke yerciu’s-selâm, es-selâmu aleynâ ve alâ ıbâdillâhi’s-sâlihîn.” diyerek cevap vermiştir. Görüldüğü üzere teşehhüd metnindeki bazı cümlelerin içerikleri ve kime ait oldukları konusunda ihtilaflar bulunmaktadır.
Ayrıca Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb, Semerkandî’nin Baḥru’l-ʿulûm, Bursevî’nin Rûḥu’l-beyân adlı tefsirlerinde; Bâbertî’nin el-ʿİnâye, Ḥaddâd’ın el-Cevheretü’n-neyyire, Aynî’nin el-Binâye, Molla Hüsrev’in Dürerü’l-ḥükkâm, Cemel’in Fütûḥâtü’l-vehhâb ve Büceyremî’nin et-Tecrîd adlı fıkıh kitaplarında; çeşitli hadis şerhlerinde ve bazı siyer kitaplarında ilgili rivâyetin aynı veya farklı, tam veya eksik versiyonlarına rastlamak mümkündür. Bu eserleri kaleme alan âlimlerin bahsi geçen rivâyeti aktarırken sened zikretmemeleri ve genellikle temrîz sigaları kullanmaları ilgili rivâyetin makbûl olduğu kanaatinde olmadıklarını düşündürmektedir.
Bu eserlerde yer alan tüm rivâyetlerin, teşehhüdün ortaya çıkışıyla ilgili olarak başta Buhârî ve Müslim olmak üzere çeşitli hadis kaynaklarında bulunan ve defalarca tekrar edilen şu sahîh hadislerle çelişmesi de ayrı bir problemdir:
1. Buhârî→Müsedded→Yahyâ→A’meş→Şakîk’den rivâyet edildiğine göre Abdullâh şöyle demiştir: Bizler Peygamber (s.a.v.) ile beraber namaz kıldığımızda: “Allâh’a kullarından selâm olsun. Falân ve filâna da selam olsun.” diyorduk. Peygamber (s.a.v.) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allâh’a selâm olsun demeyin. Çünkü zaten Allâh es-Selâm’dır. Lâkin şöyle deyin: Dille, bedenle ve malla yapılan tüm ibadetler Allâh içindir. Sana selâm olsun ey peygamber! Allâh’ın rahmeti ve bereketleri de (üzerine olsun.) Selâm bizim ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine de olsun. -Çünkü siz böyle söylediğinizde selamınız gökteki veya gökle yer arasındaki tüm kullara ulaşır.- Tanıklık ederim ki Allâh’tan başka ilâh yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Sonra namaz kılan kişi istediği duâlardan seçer ve duâ eder.”
2. Buhârî→Ebû Nuaym→Seyf→Mücâhid isnadıyla aktarıldığına göre Ebû Maʿmer Abdullâh b. Seḫbera şöyle demiştir: İbn Mes’ûd’un şöyle dediğini işittim: Rasûlullâh (s.a.v.) bana Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi elimi tutarak teşehhüdü (şöylece) öğretti: “Dille, bedenle ve malla yapılan tüm ibadetler Allâh içindir. Sana selâm olsun ey peygamber! Allâh’ın rahmeti ve bereketleri de (üzerine olsun.) Selâm bizim ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine de olsun. Tanıklık ederim ki Allâh’tan başka ilâh yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.” Bu (şekilde ikinci tekil şahıs kipiyle okuma) o aramızda olduğu zamanlardaydı. (Mübârek rûhu) alındığında ise (üçüncü tekil şahıs kipiyle) “Peygambere selâm olsun” demeye başladık.
Sonuç olarak, Hz. Peygamber’in teşehhüdü öğretirken mi’râc ve teşehhüd arasındaki ilişkiye temas etmemiş veya teşehhüdü rivâyet eden sahâbîlerinin böyle bir bilgiye sâhip oldukları halde bu önemli detaya değinmemiş olması akla yatkın görünmemektedir. Nitekim hadis âlimleri de teşehhüdü mi’r’âcla ilişkilendiren rivâyetlere eserlerinde hiç yer vermemekte fakat teşehhüdün ortaya çıkışıyla ilgili diğer iki rivâyeti kitaplarında defalarca aktarmaktadırlar. Bütün bunlar ilgili rivâyetlerin üzerindeki şüpheleri arttırmaktadır.
The narration of tashahhud being a conversation between Allah, the Prophet and the angels is quite common among people. This article examines the authenticity of this narration and questions whether it has an informative value. In this context, the research undertaken in Hadith, Siyar, Tafsīr and Fiqh sources resulted that the narration was not stated in the hadith books -with sanad (the chain of narrators) or without sanad. The first and only summary version of the script was included in the commentary of Thaʿlebī (d. 427/1035), which has very problematic sanads. The first narration without sanad but having a full text (matn) was narrated by Qurṭubī (d. 671/1273). It appears that various commentators of hadith, fuqahāʾ (expert in Islamic jurisprudence), mufassirs (commentators on the Qur’ān) and historians followed Thaʿlabî and Qurṭubī by narrating from them. In fact, these group of scholars did not specify a sanad for the narration but they usually used tamrīd forms (a form which shows that the hadith is weak or deficient), which suggests that they also did not convinced that the narrarion was makbūl (accepted). On the other hand, the fact that this narration did not accompany authentic (ṣaḥīḥ) hadiths on the emergence of tashahhud narrated by hadith scholars, such as Bukhārī, Muslim, Abū Dāwūd, Nasāʾī and Ibn Mājah, which also indicates another problem with this narration.
Summary: The narration on the emergence of the prophetic prayer that is called tashahhud in the fiqh literature as it includes the word shahadah (testimony) and known as “al-tahiyyat” and “tahiyyat” is constantly transmitted among people. According to this narration, the Prophet (pbuh) praised Allāh by saying “al-taḥiyyātu lillāhi wa-al-salawātu wa-al-ṭayyibāt” on the night of Miʿrāj when he met Allāh. Our Lord responded to him by saying “al-salāmu ʿalayka ayyuhan-Nabiyyu wa-raḥmatullāhi wa-barakātuhu”. The honorable Prophet also included his ummah in this prayer by saying “al-salāmu ʿalayna wa-ʿalā ʿibād Allāh al-ṣāliḥīn” and the Gabriel (and/or angel community) who witnessed this greeting said “ashhadu an lā illāha illallāh wa-ashhadu anna Muḥammadan ʿabduhu wa-rasūluhu.”
This article examines the authenticty of the narration and whether it has an informative value. The findings of the research undertaken in hadith, siyar, tafsir and fiqh sources suggests that the narration was not included in any hadith books with sanad or without sanad. The first and only narration with sanad is found in Thaʿlabī’s tafsīr titled al-Kasfh wa-al-bayān. However, it is a summary version of the narration and its sanads are very problematic.
In this tafsīr, Thaʿlabī combines two different chains of narrators in one text. The sanads of these two narrations combined by Thaʿlabī as follows:
1. Sanad: Zuhrī → Ibn Salimah b. ʿAbd al-Raḥmān → Jābir b. ʿAbdullāh → Prophet (pbuh).
2. Sanad: Suddī → Muḥammad b. al-Sāib → Bāzān → Ibn ʿAbbās → Prophet (pbuh).
The identity of Ibn Salimah mentioned in the first sanad is disputed. The rijāl (literally; men, refers to knowledge of men/narrators) scholars, such as Ibn Abī Ḥātim stated that he is a man whose memory is corrupted in his old age. In the second sanad there are three dhaʽīf (weak) narrators, namely Suddī, Muḥammad b. al-Sāib and Bāzān. Ibn Abī Ḥātim stated that some parts of Kalbī’s (Muḥammad b. al-Sāib) narration with ṭarīkh (synonym of sanad) of Bāzān from Ibn ʿAbbās was fabricated. Moreover, Thaʿlabī who narrated these two sanads in his tafsīr was accused of being conveying fabricated narrations in his books.
As far as we can ascertain, Qurṭubī narrated the first narration of this story without sanad and without referring to a source. However, he narrated the full version of the text. Similarly this narration was also transmitted by Suhaylī and ʿAlī al-Qārī without sanad and a reference but they transmitted it by seperating into two slightly different texts. According to Suhaylī’s text in al-Ravḍ al-Unuf, angels stated “al-salāmu ʿalayka ayyuhan-Nabiyyu wa-raḥmatallāhi wa-barakātuhu” not Allāh. According to ʿAlī al-Qārī’s text in Sharḥ al-Shifa, when Allāh Said “al-salāmu ʿalayka ayyuhan-Nabiyyu wa-raḥmatallāhi wa-barakātuhu”, the Prophet (pbuh) responded by saying: “Allāhumma anta al-Salām wa-minka al-Salām wa-ilayka yarjiuʿ al-Salām, al-Salām alaynā wa-alā ibād Allāh al-sālihīn.” It is clear that there are disputes about the contents of some sentences as well as their subjects in the text of Tashahhud’s narration.
The full text and summary versions of this narrarion can be found in tafsīr books, such as Rāzī's Mafātiḥ al-ghayb, Samarqandī's Baḥr al-ʿulūm and Bursavī's Rūḥ al-bayān; in fiqh books, such as Bābartī's al-ʿInâyah, Ḥaddād's al-Javharah al-nayyirah, ʿAynī’s al-Bināyah, Molla Khusraw’s Durar al-ḥukkām, Jamal’s Futūḥāt al-Wahhāb and Bujayramī’s al-Tajrīd; and in various hadith commentaries and in some siyar books. The authors of these books did not mention sanads of their narrations and they usually used tamrīd forms. This suggests that they also did not consider this narration as authentic.
On the other hand, the fact that all narrations transmitted in these books are not compatible with those authentic (ṣaḥīḥ) hadiths about the emergence of tashahhud, which were reported by muhaddiths, such as Bukhārī, Muslim, Abū Dāwūd, Nasāī and Ibn Mājah. This also indicates another problem with this narration. The authentic hadiths on the issue as follows:
1. Bukhārī→Musaddad→Yaḥyā→Aʿmash→Shaqīq→Ibn Masʿūd: He said:
When we prayed with the Messenger of Allāh (pbuh), we used to say: “Peace (al-Salām) be upon Allāh, peace be upon Jibrīl, peace be upon Mikāʿīl.” The Messenger of Allāh (pbuh) said: “Do not say: Peace (al-Salām) be upon Allāh, for Allāh is al-Salām.” Rather say: “al-taḥiyyātu lillāhi wa-al-salawātu wa-al-ṭayyibāt, al-salāmu ʿalayka ayyuhan-Nabiyyu wa-raḥmatallāhi wa-barakātuhu. Al-salāmu ʿalayna wa-ʿalā ʿibād Allāh al-ṣāliḥīn, ashhadu an lā ilāha illallāh wa-ashhadu anna Muḥammadan ʿabduhu wa-rasūluhu (Allāh compliments, prayers and pure words are due to Allāh. Peace be upon you, O Prophet, and the mercy of Allāh and his blessings. Peace be upon us and upon the righteous slaves of Allāh. I bear witness that none has the right to be worshipped except Allāh and I bear witness that Muḥammad is His slave and Messenger.”
2. Bukhārī→Abū Nuaym→Sayf→Mucāhid→Abū Maʿmar ʿAbdullāh b. Saḥbarah→Ibn Masʿūd: He said:
Allāh’s Messenger (pbuh) taught me Tashahhud as he taught me a sūrah (chapter) from the Qur’ān, while my hand was between his hands. (Tashahhud was): “All the best compliments and the prayers and the good things are for Allāh. Peace and Allāh’s Mercy and Blessings be on you, O Prophet! Peace be on us and on the pious slaves of Allāh, I testify that none has the right to be worshipped but Allāh, and I also testify that Muhammad is Allāh’s slave and His Apostle.” (We used to recite this in the prayer) during the lifetime of the Prophet (pbuh), but when he had died, we used to say: “Peace be on the Prophet.”
As a result, it is unlikely that the Prophet (pbuh) did not touch upon the relationship between the Miʿrāj and the Tashahhud while teaching it. It is also unlikely that his companions who narrated this occasion did not mention about this important detail although they had such knowledge. Indeed, hadith scholars did not include the narrations that associated tashahhud with the Miʿrāj but they reported two other aforementioned narrations on the emergence of the Tashahhud in their books, which raises doubts over the authenticity of the relevant narration in question.
Hadith Fabricated hadith Tashahhud Taḥiyyāt Miʿrāj Thaʿlabī Fabricated hadith
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2018 |
Gönderilme Tarihi | 30 Mart 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 22 Sayı: 1 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.