Yargının tarafsız, bağımsız, etkin, verimli ve hızlı çalışması büyük öne- mem sahiptir. Türkiye’de yargılamadan kaynaklanan sorunlara çözüm bulun- masına yönelik çalışmalarda, uzun zamandan beri devam eden Avrupa Birliği- ne üyelik süreci
önemli rol oynamıştır. Brüksel’de 17 Aralık 2004 tarihinde gerçekleştirilen Avrupa Birliği Zirvesinde Türkiye ile katılım mütarekelerine başlanması kararı
alınmıştır. Bu kapsamda başlatılan katılım müzakerelerinde Yargı ve Temel Haklar başlıklı 23 üncü Fasıl özel bir
öneme
sahip bulunmakta- dır. Buna uygun
olarak 2009 yılında Yargı Reformu Stratejisi hazırlanmış 2011 ve 2015 yıllarında güncellenmiştir1.
Yargıya tahsis edilen bütçede önemli artılar yapılmış, fiziki ortamların iyileştirilmesine yönelik apartmandan bozma binalar yerine yeni adliye binaları yapılmış, hâkim, savcı ve adliye çalışanı sayısında önemli artışlar yapılmış ol- masına rağmen dava sayısındaki hızlı artış ve diğer nedenlerle beklenen yarar tam olarak sağlanamamıştır. Bu süreçte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu2, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu3, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu4, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu5, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu6 gibi birçok temel kanun değiştirilmiştir. Anayasada önemli değişiklikler yapılmış, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlera- rası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alına- cağı kabul edilmiştir7. Ayrıca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu geti- rilmiştir8. 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvu- ruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanunu9 kabul edilmiş, İnsan Hakları Tazminat Komisyonu kurulmuştur. Adalete hızlı ve etkili ulaşım için Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi Projesi (UYAP) hizmete girmiştir10.
Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, bugün, yargının etkin, verimli ve hızlı çalıştığını söylemek mümkün değildir. Bunun birçok nedeni olmakla bir- likte eğitim, iş yükü ve bilirkişilikten kaynaklanan sorunların giderilememiş olması temel neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan bu sorunların
kısa vadede çözümü de mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, yeni hukuk fakülteleri açmak yerine mevcut hukuk fakültelerindeki eğitimin iyileştirilmesi, avukat, hâkim ve savcıların mesleğe kabul koşullarının gözden geçirilmesi, bunların staj eğitimleri ve meslek içi eğitimleri öncelikli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yargının iş yükünün azaltılması için alternatif uyuşmazlık çözüm yolları etkin şekilde uygulanmalıdır. 6325 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabulucu- luk Kanunu11 çıkarılmış olmasına rağmen halen etkin şekilde işlememektedir. Gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak şeklide, her geçen yıl bir önceki yıla göre açılan dava sayısı giderek artmaktadır. Bunun nedenleri araştırılmalı ve iş yü- künü azaltacak çözümler geliştirilmelidir. Zira adli istatistiklerdeki mevcut da- va artış oranlarının bu şekilde devam etmesi halinde, yeni adliye binaları yap- mak ve personel sayısını artırmak çözüm olmayacaktır. İstatistikler göstermek- tedir ki, bir önceki yıla göre hukuk davalarındaki artış oranı 2013 yılında %6,4 iken 2014 yılında %9,7 olmuştur12. Diğer yandan son on yılda hukuk davala- rında çıkan davanın gelen davayı karşılama oranı ortalama %62,63 tür. Ceza mahkemelerinde
ise bu
oran
59,31’dir. Bu
da yıl içinde
açılan hukuk davaların ortalama % 37,37’sinin, ceza davalarının ise ortalama %40,69’unun bir sonraki yıla devrettiği anlamına gelmektedir. Yargıtay’ın iş yükü de benzerlik göster- mektedir. Gerek iş mahkemelerinde gerekse Yargıtay’ın iş davalarına bakan dairelerdeki dosya sayıları diğerlerinden belirgin bir artış göstermektedir. Yargı- tay’ın hukuk dairelerinin 2014 yılındaki devreden ve yıl içerisinde gelen toplam dosya sayısı 725.665 iken, iş ve sosyal güvenlik dairelerinin dosya sayısı 221.970 olmuştur. Buna göre Yargıtay’ın iş yükünün %30,58’i iş ve sosyal gü- venlik davalarından oluşmaktadır.
Dava sayılarının artması ve yargılamanın uzun sürmesinin nedenleri arasında mevcut bilirkişilik uygulaması önemli bir yer tutmaktadır. Anayasa- nın 141 inci maddesine göre “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir”. Hukuki-teknik konu ayırımı yapılmaksı- zın davaların % 90’ından fazlası bilirkişiye gönderilmektedir. Bir dosyada tek bir bilirkişi raporu ile yetinilmemekte, birden fazla rapor alınmaktadır. Bilirkişi raporlarına sık itiraz edilmektedir. Bunun temel nedeni hâkimin takdir yetkisi- ne giren hukuki konularda bilirkişi raporu alınmasıdır. Mevcut bilirkişilik uy- gulaması, çözümü hukuk dışında özel veya teknik uzmanlığı gerektiren konu- lardan daha çok hukuki konulara ilişkin olduğundan fiilen hâkim yardımcılığı
fonksiyonu görmektedir. Hâkim yardımcılığı önemli bir kurum olup bunun bilirkişilere yaptırılması yerine ayrı bir düzenleme ile getirilmesi gerekir. Özel- likle adalet akademisinden sonra doğrudan hâkim olarak atanmak yerine, be- lirli bir süre hâkim yardımcılığı görevi yapılarak tecrübe kazandıktan sonra hâkim olarak atanmanın düşünülmesi gerekir.
Hâkim, savcı ve avukatlar dâhil olmak üzere yargının tüm aktörleri ve taraflar bilirkişilik uygulamasından şikâyet etmektedir. Mevcut bilirkişi uygu- lamasının yargılamaya alternatif ayrı bir adli sistem görüntüsü verdiği, yargının
hızlı ve verimli çalışmasını engellediği, yargılamayı uzattığı, pahalı hale getirdi- ği, hukuka aykırı ve adaletsiz kararların verilmesine neden olduğu gibi eleştiri- ler giderek artmaktadır.
Bilirkişilikten kaynaklanan sorunların tespiti ve çözüm önerileri amacıy- la Avrupa Birliği ile Adalet Bakanlığı tarafından ‘Geliştirilmiş Bilirkişilik Sistemi Eşleştirme Projesi’ yürütülmüştür. Projede bilirkişilerin eğitimi, bilirkişilerin hazırlayacakları raporların kalitesinin yükseltilmesi, raporlara ilişkin standart kıstas oluşturulması, bilirkişilerin uyacakları davranış ilkelerinin belirlenmesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının konu hakkındaki farkındalıklarının artırıl- ması hedeflenmiştir. Beş pilot bölge seçilmiş, uygulamada en çok bilirkişi rapo- ru alınan konular olarak, trafik kazalarından doğan davalar, iş davaları, tıbbi hatalardan kaynaklanan davalar ve imar davalarında bilirkişilik uygulaması diğer ülke uygulamalarıyla karşılaştırmalı olarak geniş katılımla tartışılmış ve toplantılardan sonra sonuç bildirisi yayınlanmıştır13. Ülkemizde bilirkişilik ku- rumsal bir yapıya kavuşturulmadığından bilirkişilerin seçimi, atanması, eğitimi ve denetimi, bu niteliklerin kaybedilip kaybedilmediği konularında etkin bir kurumsal değişikliğe ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Bu ihtiyacı karşılamak üzere Bilirkişilik Kanun Tasarı Taslağı hazırlanarak kamuoyu ile paylaşılmış, Adalet Bakanlığının internet sitesinden görüşe açılmıştır14. Bu çalışmamızda taslağın iş yargısına muhtemel etkileri üzerinde durmaya çalışacağız.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 74 - PROF. DR. FEVZİ ŞAHLANAN'A ARMAĞAN SAYISI |