Aşk ve cezbe tasavvufta eskiden beri kullanılan ve insanı Allah’a
ulaştıran en kısa ve etkili yollardan biri olarak kabul edilir. Aşk, Allah’a
karşı duyulan aşırı sevgi, cezbe ise, Allah’ın kulunu kendine doğru çekmesi
demektir. Sûfiler ilahi aşkı Allah’a ulaşmak için yeterli görmezler. Allah’a
ulaşabilmek için Allah’ın da kulunu kendine doğru çekmesi gerektiğini
belirtirler. Onlara göre kul ancak bu şekilde Allah’a ulaşabilir. İnsan ne
kadar çalışırsa çalışsın ilahî cezbe olmadan hakikat ve marifete ulaşamaz.
XVI. yüzyılın
son çeyreğinde ve XVII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nde yaşamış ve
Bayramî-Melâmisi olan Laʽlîzâde Abdülbâkî de (ö. 1159/1746) bu
düşünceyi paylaşan mutasavvıflardandır. Onun tasavvufî düşüncelerinin temelinde
aşk ve cezbenin olduğu söylenebilir. Onun bu konuda Mevlânâ ve İbnü’l-Arabi’den
etkilendiği de ifade edilebilir. Biz bu çalışmamızda Laʽlîzâde Abdülbâkî’nin tasavvufî görüşlerinin temelinde aşk ve cezbenin
olduğunu ve Mevlânâ ve İbnü’l-Arabi’den etkilendiğini karşılaştırmalı olarak
ortaya koymaya çalışacağız.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2019 |
Gönderilme Tarihi | 26 Ağustos 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 2 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.