Derginin bu sayısı, “eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması” özeğe, alınarak hazırlandı. Amaç alanda çalışan kuram ve uygulamacıların görüşlerini bir araya getirmek ve ilgili çevrelere yaymaktır. Eğitim fakültelerinin yeniden düzenlenmesini, “öğretmen yetiştirmenin” yeniden düzenlenmesi olarak tanımlamak, yapılanlara uygun düşer. Çünkü, artık eğitim fakülteleri, Eğitim Bilimleri Fakültesi de dahil, eğitim bilimleri alanında bilgi üretmek yerine nitelikli insangücü yetiştirmek görevini izleyerek “öğretmen yetiştirmek” ve bunu da genelde “sınıf öğretmeni yetiştirmek görevi ile sınırlandırmak durumu ile karşı karşıyadır. Bunun haklı nedenleri olabilir. Yaklaşık on yıldan bu yana Türkiye'nin ilköğretim düzeyinde sayısal olarak öğretmen sıkıntısı çektiği ileri sürülmektedir. Bu savın kanıtları henüz açıklanmış da değildir. Sistemdeki öğrenci öğretmen oranı sayısal bir öğretmen açığının varlığını kanıtlamamaktadır. Eğitim fakültelerinin yeniden düzenlenmesi, karmaşık örgütsel ve yönetsel çatışmaların ve çelişkilerin sonucudur. Bin dokuz yüz seksenlerde öğretmen yetiştiren eğitim enstitüleri, 2547 sayılı yasayla yükseköğretim kurumlarının çatısı altında toplandığında Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık 60 yılı aşkın zamandır sürdürdüğü kendi öğretmenini yetiştirme politikasından inanarak, isteyerek, içtenlikle vazgeçmiş değildi. Salt okullarını saran anarşi ile başa çıkamadığı için sistemden bu parçaları koparıp atmakla sağlığına kavuşacağını varsaymıştı. Bu amaçla öğretmen yetiştiren kurumları binalarıyla, maddi ve insan kaynakları ile yükseköğretime devretmişti. Daha sonraki dönemlerde Milli Eğitim Bakanlığı durulan toplumsal yapı içerisinde, elden çıkardığı kendisine statü ve güç sağlayan sistem parçalarına özlem duymaya ve bunları yeniden elde etmeye yönelmiştir. Bunun gerekçesi olarak da “üniversitede öğretmen yetişmez”, görüşünü yaymak ve desteklemek için öğretmenlikle ilgili olarak bir “ruh” arayışı başlamıştır. Öğretmenlere meslek ruhunun kazandırılmasının ancak çok küçük yaşlarda ve “sen öğretmen olacaksın, sen öğretmen olacaksın” telkinleriyle gerçekleşebileceği ileri sürülmüştür. Bu dönemde yükseköğrenim de öğretmen yetiştirme konusunda yeterli yapı ve uygun kadrolara sahip değildi. Bu nedenle her organizmanın zayıf olduğu noktalardan kaçması gibi, üniversiteler de eğitim fakültelerini diğer fakültelerin yanında bir marjinal fakülte olarak görme eğilimine girmişler; hatta birçok üniversite, eğitim fakültesi açmanın kendi statülerini zedeleyeceği görüşünde olmuşlardır. Sonuçta, öğretmen açığı giderek büyürken, Milli Eğitim Bakanlığıyla üniversite arasında; gerçekte kadroların bilinçli ya da bilinçaltında sürdürdüğü bir işbirliğine yönelmeme politikası, sözde öğretmen açığını ortaya çıkarmıştır. Yeni yapılanmanın öğretmen sağlamada ve yetiştirmede nasıl bir sonuç vereceğini şu anda kestirmek pek kolay görülmemekle birlikte, öğretmen yetiştirmenin yoğunluğunu yitirmiş bir süreç olarak üniversitelerin eğitim fakültelerinde, fen edebiyat bölümlerinin eğitim bilimleri bölümlerinde kazanç getirici bir etkinlik şeklindeki “öğretmenlik sertifikası” uygulamaları yaygın biçimde sürmektedir. Uygulanan öğretmen yetiştirme modelini ya da eğitim fakültelerinin yeni yapısını tümüyle yadsımak olanaklı değildir. Ancak, bunu gerçekleştirenler bir sistem yaklaşımından öte bir anlamda “parça onarım” yöntemini tercih etmişlerdir. Gerçekleşen durumuyla, sistemin öğretmen ihtiyacı bir ölçüde çözülmüş görünüyorsa da daha şimdiden önemli yakınmalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Nitekim, sistemin salt öğretmen boyutunu gören YÖK, bu okulların yönetim ve denetim boyutunu görememiştir. Şimdi, yüksek lisans konumunda okullara gidecek öğretmenlerin yönetici ve deneticilerinin önlisans ya da lisans düzeyinde öğrenim gördükleri düşünülürse sistemin nasıl bir sıkışıklık yaşayacağını kestirmek olasıdır. Ayrıca, yıllardan beri süren “sınıf öğretmeni”, “branş öğretmeni” ayırımı bu kez lisans, yüksek lisans düzeyinde dahabir keskin duruma getirilmiştir. Bu anlamda sistemin eğitim, yönetim ve denetim boyutunun yeni yapılandırmada yer almamış olması uygulamada önemli sıkıntıları yaratabilecektir. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması bir tür “acil kurtarma operasyonu” olarak değerlendirilebilir. Yalnız, bu kurtarma operasyonu uzmanca yapılmış bir operasyondan çok, yıkıntı ve döküntüleri ile gelecekte maliyeti yüksek, uygulamadan uzak, varolan sistemi yeterince analiz edemeyen, yetersiz uzmanlarla yapılmış bir operasyon olarak değerlendirilecektir. Sonuçta eğitim fakültelerinin yeniden düzenlenmesinin, yarattığı karmaşanın daha bir süre devam edeceğini söylemek kehanet olmaz. Dahabir söylenecek husus, dergimizin, daha doğrusu dergimizi finanse eden kuruluşun, Pegem'in yaklaşık Eylül 1998'den itibaren bir internet sayfası ile daha geniş kitlelere açılma programını gerçekleştirmiş olmasıdır. Bundan sonra yine bir kısım okuyucularımız ya da merak edenler salt dergiyi değil, derginin internette konulan makale özetlerini de izleme fırsatını bulacaklardır. Eğitim Yönetimi olarak Cumhuriyetin 75. Yılına bu tür bir katkı ile katılıyoruz. 76. yılda dahabir farklı katkılar umuduyla kutlama dileklerimizi sunuyorum.
Derginin bu sayısı, “eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması” özeğe, alınarak hazırlandı. Amaç alanda çalışan kuram ve uygulamacıların görüşlerini bir araya getirmek ve ilgili çevrelere yaymaktır. Eğitim fakültelerinin yeniden düzenlenmesini, “öğretmen yetiştirmenin” yeniden düzenlenmesi olarak tanımlamak, yapılanlara uygun düşer. Çünkü, artık eğitim fakülteleri, Eğitim Bilimleri Fakültesi de dahil, eğitim bilimleri alanında bilgi üretmek yerine nitelikli insangücü yetiştirmek görevini izleyerek “öğretmen yetiştirmek” ve bunu da genelde “sınıf öğretmeni yetiştirmek görevi ile sınırlandırmak durumu ile karşı karşıyadır. Bunun haklı nedenleri olabilir. Yaklaşık on yıldan bu yana Türkiye'nin ilköğretim düzeyinde sayısal olarak öğretmen sıkıntısı çektiği ileri sürülmektedir. Bu savın kanıtları henüz açıklanmış da değildir. Sistemdeki öğrenci öğretmen oranı sayısal bir öğretmen açığının varlığını kanıtlamamaktadır. Eğitim fakültelerinin yeniden düzenlenmesi, karmaşık örgütsel ve yönetsel çatışmaların ve çelişkilerin sonucudur. Bin dokuz yüz seksenlerde öğretmen yetiştiren eğitim enstitüleri, 2547 sayılı yasayla yükseköğretim kurumlarının çatısı altında toplandığında Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık 60 yılı aşkın zamandır sürdürdüğü kendi öğretmenini yetiştirme politikasından inanarak, isteyerek, içtenlikle vazgeçmiş değildi. Salt okullarını saran anarşi ile başa çıkamadığı için sistemden bu parçaları koparıp atmakla sağlığına kavuşacağını varsaymıştı. Bu amaçla öğretmen yetiştiren kurumları binalarıyla, maddi ve insan kaynakları ile yükseköğretime devretmişti. Daha sonraki dönemlerde Milli Eğitim Bakanlığı durulan toplumsal yapı içerisinde, elden çıkardığı kendisine statü ve güç sağlayan sistem parçalarına özlem duymaya ve bunları yeniden elde etmeye yönelmiştir. Bunun gerekçesi olarak da “üniversitede öğretmen yetişmez”, görüşünü yaymak ve desteklemek için öğretmenlikle ilgili olarak bir “ruh” arayışı başlamıştır. Öğretmenlere meslek ruhunun kazandırılmasının ancak çok küçük yaşlarda ve “sen öğretmen olacaksın, sen öğretmen olacaksın” telkinleriyle gerçekleşebileceği ileri sürülmüştür. Bu dönemde yükseköğrenim de öğretmen yetiştirme konusunda yeterli yapı ve uygun kadrolara sahip değildi. Bu nedenle her organizmanın zayıf olduğu noktalardan kaçması gibi, üniversiteler de eğitim fakültelerini diğer fakültelerin yanında bir marjinal fakülte olarak görme eğilimine girmişler; hatta birçok üniversite, eğitim fakültesi açmanın kendi statülerini zedeleyeceği görüşünde olmuşlardır. Sonuçta, öğretmen açığı giderek büyürken, Milli Eğitim Bakanlığıyla üniversite arasında; gerçekte kadroların bilinçli ya da bilinçaltında sürdürdüğü bir işbirliğine yönelmeme politikası, sözde öğretmen açığını ortaya çıkarmıştır. Yeni yapılanmanın öğretmen sağlamada ve yetiştirmede nasıl bir sonuç vereceğini şu anda kestirmek pek kolay görülmemekle birlikte, öğretmen yetiştirmenin yoğunluğunu yitirmiş bir süreç olarak üniversitelerin eğitim fakültelerinde, fen edebiyat bölümlerinin eğitim bilimleri bölümlerinde kazanç getirici bir etkinlik şeklindeki “öğretmenlik sertifikası” uygulamaları yaygın biçimde sürmektedir. Uygulanan öğretmen yetiştirme modelini ya da eğitim fakültelerinin yeni yapısını tümüyle yadsımak olanaklı değildir. Ancak, bunu gerçekleştirenler bir sistem yaklaşımından öte bir anlamda “parça onarım” yöntemini tercih etmişlerdir. Gerçekleşen durumuyla, sistemin öğretmen ihtiyacı bir ölçüde çözülmüş görünüyorsa da daha şimdiden önemli yakınmalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Nitekim, sistemin salt öğretmen boyutunu gören YÖK, bu okulların yönetim ve denetim boyutunu görememiştir. Şimdi, yüksek lisans konumunda okullara gidecek öğretmenlerin yönetici ve deneticilerinin önlisans ya da lisans düzeyinde öğrenim gördükleri düşünülürse sistemin nasıl bir sıkışıklık yaşayacağını kestirmek olasıdır. Ayrıca, yıllardan beri süren “sınıf öğretmeni”, “branş öğretmeni” ayırımı bu kez lisans, yüksek lisans düzeyinde dahabir keskin duruma getirilmiştir. Bu anlamda sistemin eğitim, yönetim ve denetim boyutunun yeni yapılandırmada yer almamış olması uygulamada önemli sıkıntıları yaratabilecektir. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması bir tür “acil kurtarma operasyonu” olarak değerlendirilebilir. Yalnız, bu kurtarma operasyonu uzmanca yapılmış bir operasyondan çok, yıkıntı ve döküntüleri ile gelecekte maliyeti yüksek, uygulamadan uzak, varolan sistemi yeterince analiz edemeyen, yetersiz uzmanlarla yapılmış bir operasyon olarak değerlendirilecektir. Sonuçta eğitim fakültelerinin yeniden düzenlenmesinin, yarattığı karmaşanın daha bir süre devam edeceğini söylemek kehanet olmaz. Dahabir söylenecek husus, dergimizin, daha doğrusu dergimizi finanse eden kuruluşun, Pegem'in yaklaşık Eylül 1998'den itibaren bir internet sayfası ile daha geniş kitlelere açılma programını gerçekleştirmiş olmasıdır. Bundan sonra yine bir kısım okuyucularımız ya da merak edenler salt dergiyi değil, derginin internette konulan makale özetlerini de izleme fırsatını bulacaklardır. Eğitim Yönetimi olarak Cumhuriyetin 75. Yılına bu tür bir katkı ile katılıyoruz. 76. yılda dahabir farklı katkılar umuduyla kutlama dileklerimizi sunuyorum.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 1998 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1998 Cilt: 15 Sayı: 15 |