1990’ların başından itibaren ileri kapitalist ülkelerde ‘toplumsal içerme stratejileri’, azgelişmiş ülkelerde ise ‘yoksulluğu azaltma stratejileri’ adı altında yürütülen programlar, kapitalizmin küresel yeniden yapılanmasının önemli araçlarından birini oluşturmaktadır. Ana eksenleri fırsatların artırılması, içerme ve güçlendirmeye dayanan bu programlar, azgelişmiş ülkelerde şu üç bileşene dayalı olarak hayata geçirilmektedir: Yoksulların emeğini seferber etmeye ağırlık veren (Dünya Bankası’nın terimleriyle, sahip oldukları ‘en bol varlığa’ dayanan) bir ekonomik büyüme hedefi; yoksulların emeklerini ‘üretken’ biçimde kullanabilmelerini sağlamak üzere temel eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi; son olarak, en yoksullara ve korunmasızlara yönelik sosyal güvenlik ağının oluşturulması… Her üç bileşen de piyasa becerisi kazandırmaya dönük kurslardan gelir getirici faaliyetlerin teşvikine, bireysel sorumluluk önceliğine dayalı sosyal yardım programlarından kentsel ve kırsal toprak mülkiyetinde dönüşümlere kadar uzanan çok çeşitli politika pratiklerine sahiptir. Bu çalışma, söz konusu politikalar aracılığıyla neoliberalizmin küresel düzeyde nasıl bir yoksulluk gündemi inşa ettiğini ele almayı ve yoksullara dönük sosyal politikaların aslında toplumsal hayatın makro düzeni nasıl yapılandırdığını ele almaktadır. Tartışmanın temel amacı, yoksullukla mücadele programlarının 21. yüzyılın büyük mülksüzleştirme dalgasının araçlarından biri olduğunu sergilemeye dönüktür. Çalışma, bu amaç doğrultusunda, Marx’ın ‘insani ihtiyaçlar’ kavramını bir çözümleme ekseni olarak önermektedir. İhtiyaçlar kavramı, aslında, yoksulluğu azaltma stratejilerinde de olduğu gibi, piyasadaki malların talebine indirgenmiş niceliksel bir gösterge olarak kullanılmaya ya da insana yaraşır bir yaşam standardı için ahlaki bir ölçüt öngörmeye son derece elverişlidir. Her iki durumda da, ihtiyaçlar mefhumu yoksulları ‘muhtaç’ özneler olarak konumlandırmaya uygun bir eksen olma işlevini görür. Ancak, Marx’ın elinde bu kavram, onu kuşatan liberal hegemonyaya karşı, kapitalizmin özgün ve radikal eleştirisine imkân veren güçlü bir içerik kazanır. Marx’ın çözümlemesi insani ihtiyaçların ontolojik statüsünü ‘soyut insana’ değil emek etkinliğine dayandırdığı ve bu yolla onu tarihselleştirebildiği için, kapitalizm altında ihtiyaçlar formunun antagonistik karakterini görmemizi sağlar. Çalışma, bu kavramsallaştırmaya dayanarak, insani ihtiyaçlar sorunu açısından yoksulluğu azaltma stratejilerinin kavramsal yapısını sorgulayacak ve söz konusu stratejilerin araçları için öngörülen ‘katılım, içerme, güçlendirme’ gibi politik eksenlerin anlamını ele alacaktır; ardından insani ihtiyaçların kapitalizm altında gerçekte nasıl bir politik bir problem olduğunu göstermeye çalışacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale / Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Cilt: 36 Sayı: 4 |