Nisbe konusu tarihî kaynaklarımızda bolca yer alır. Kişi ülkesine, bölgesine, devletine, doğduğu köy şehir ve kasabasına, uzak yakın dedelerine ve babasına, yakın akrabalarından birine, ırkına, kabilesine, dinle ilgili bir terime, bir mezhebe nisbet edilebilir. Ayrıca kişinin icra ettiği sanatına, kendisini azatlayana ve yaptığı bir işe... nisbet edilmesine de şahit oluruz. Nisbe ebeveynin her biri cihetinden müşterekliktir. Nisbe veya nisbet, karabet, yani yakınlık demektir. Irkî nisbeler, tavsif ettikleri isimlerin sıfatlarıdır.
Hz. Peygamber başta olmak üzere hemen hemen bütün sahabelerin ırkî nisbeleri vardır. Irka, kabileye ve diğer şeylere adı nisbetin, dince bir mahzuru yoktur. Kişinin Arabî,
Türkî, Kürdî, Rumî, Türkmânî, Mısrî, Habeşî ve Farisî gibi ırkî nisbet ve unvanlarla nisbelenme ve bu tür nisbelerle bilinmekte mahzur yoktur. Hz. Peygamber de zaman zaman
ırkı ve kabilesinden söz etmiştir. Mesela Rasulullah, “ben Hâşimîyim” diyebiliyorsa, onu ve sünnetini esas alan biri de yeri gelince ırkını, soyunu, sülalesini açıklayabilir ve adını
ırkî bir nisbe ile anabilir. Rasulullah’ın başkalarını da ırkî nisbeleri ile andığı olmuştur. Bu da kabilevî ve ırkî nisbelerin mahzuru olmadığına delalet ve işaret eder. Kur’ân-ı
Hakîm de teârüf için insanların millet millet, kabile kabile yaratıldıklarını açıklar. İslamiyet, nesebe intisap konusuna bazı fıkhî emir ve sebeplerle ehemmiyet verir ve
İslam’da soyu inkâr yasak ve büyük günahtır. Babasını inkâr etmeyen, ilk dedesini ve diğer atalarını, kabilesini ve ırkını da kabul etmiş olacaktır. Kişilerin kabilecilik, kavim
kabile gayreti ve asabiyeti açısından ırkını öğünme vesilesi edinmesi ise mahzurludur. İslam tarihinin sonraki dönemlerinde kabile ve ırk nisbeleri devam etmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Ağustos 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Sayı: 71 |