Toplumsal yapının niteliği insanları eski çağlardan
beri düşündürmüş; bu konuda çeşitli düşünceler
ortaya atılmıştır. Bu konuda özellikle toplumsal
yapıyı bir canlı,olarak düşünme veya bir canlıya
benzetme düşüncesi büyük ilgi görmüştür. Toplumların
bir canlı gibi doğup, büyüyüp, öldükleri,
hükümetin beyine, ekonominin mideye ve yolların
damarlara benzediği ileri sürülmüş; dahası, topluluk
ruhu, toplu bilinç ve vicdan gibi bireysel psikolojiye
ait özelliklerin toplumlara uygulanmasına
kalkışılmıştır. Bu düşüncenin izlerine günümüz
toplum biliminde bile rastlanmaktadır. Toplum bilimdeki
yapısal-işlevci kuram, biyolojideki yapı ve
işlev kavramlarından esinlenmiştir. Yapısal-işlevci
yaklaşım, toplum yapısının birbiriyle bağıntılı öğelerden
oluştuğunu ve bir bütün oluşturduğunu varsaymaktadır.
Her öğenin bütün içinde belirli bir yeri
bulunmakta ve bütünün düzenli bir biçimde işlemesine
katkıda bulunmaktadır. Buna o öğenin iş-,
levi denmektedir. Böylece, mide, yürek, beyin, göz,
kulak gibi organların vücudun işleyişinde belirli görevler
üstlenmeleri gibi (sindirim, dolaşım, eşgüdüm,
görme, işitme), din, aile, hukuk, ahlak, devlet
gibi kurumların da toplumun işleyişinde ve sürdürülmesinde
belirli görevler üstlendikleri varsayılmaktadır
.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 1991 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1991 Sayı: 1 |