Doğu Akdeniz, dünya pazarlarına ulaşımın sağlandığı kritik suyollarını barındırmasının yanı sıra, 21’inci yüzyılın başlarında bölgede hidrokarbon enerji kaynakları da tespit edilmiştir. Bu kaynakların sahiplenilmesi amacıyla bölgedeki kıyıdaş ülkeler karasuları ötesinde, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlarını belirleme çabası içerisine girmişlerdir. Kıta Sahanlığı ve MEB’in sınırlandırılması; coğrafi gereklilikler, bölgedeki ülkelerin hak ve çıkarları göz önüne alınarak ikili veya çok taraflı andlaşmalarla sağlanmalıdır. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’ de söz konusu deniz yetki alanlarının belirlenmesi belli kurallara dayandırılmıştır. Doğu Akdeniz coğrafyasının gereği olarak, kıyıdaş devletlerin 1982 BMDHS’de belirtilen şekilde maksimum genişlikte kıta sahanlığı ve MEB alanlarını sınırlandırma olanakları yoktur. Doğu Akdeniz’e kıyıdaş devletler olan; Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Libya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) deniz alanlarını bütüncül bir katılımla kendi aralarında sınırlandırmak için bir görüş birliğine varamamışlardır. Bu nedenle, söz konusu ülkeler tarafından, deniz yetki alanlarının tespit edilmesi ve belirlenmesi esnasında, birbiriyle çelişen iddialar ortaya çıkmış, karşılıklı çatışmalara kadar gidebilecek durumlar yaşanmıştır. Özellikle, GKRY ile Yunanistan’ın, bölgede deniz yetki alanlarını belirlerken, Türkiye ile KKTC’nin bölgedeki haklarını görmezden gelmeleri, bölgenin temel sorunu olarak belirtilebilir. Ayıca, ABD’nin Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na (DAGF) ve EastMed projesine verdiği güçlü desteğini 2022 yılının Ocak ayında çektiğini duyurması, bölgede yeni bir denklemin kurulduğunu göstermektedir.
In addition to hosting critical waterways that provide access to world markets, the Eastern Mediterranean has also identified hydrocarbon energy resources in the region at the beginning of the 21st century. In order to own these resources, the riparian countries in the region have made an effort to determine the boundaries of the Continental Shelf and the Exclusive Economic Zone (EEZ) beyond their territorial waters. The delimitation of the Continental Shelf and the EEZ; geographical requirements should be provided by bilateral or multilateral agreements, while taking into account the rights and interests of the countries in the region. In the 1982 United Nations Convention on the Law of the Sea (UNCLOS), the determination of the said maritime jurisdiction areas was based on certain rules. As a requirement of the Eastern Mediterranean geography, riparian states do not have the means to delimit the maximum width continental shelf and EEZ areas as specified in the 1982 UNCLOS. In this context, the riparian states of the Eastern Mediterranean; Turkey, the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC), Egypt, Israel, Palestine, Lebanon, Syria, Libya, Greece and the Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus (GCASC) could not reach a consensus to delimit the maritime areas among themselves with a holistic participation. For this reason, during the determination and detection of maritime jurisdiction areas by the said countries, conflicting claims about the situations that lead to mutual conflicts have arisen. In particular, the ignoring of the rights of Turkey and the TRNC in the region by the GCASC while determining the maritime jurisdiction areas in the region can be stated as the main problem of the region. In addition, the announcement that the United States withdrew its strong support for the Eastern Mediterranean Gas Forum (EMGF) and the Eastern Mediterranean Gas (EastMed) project in January 2022 shows that a new equation has been established in the region.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | March 4, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 3 Issue: 2 |
ANADOLU STRATEJİ DERGİSİ / JOURNAL OF ANATOLIAN STRATEGY e-ISSN: 2687-5721