The presence of sound in cinema shares and assumes entirely the narrative power typically associated with visual imagery. A sound-based cinematic aesthetic not only shapes the viewer’s perception but also enhances the emotional and conceptual depth of the narrative. The delicate aesthetic balance of sound design plays a crucial role in shaping storytelling, as cinema draws upon both visual and auditory elements in harmony, often referencing real-life experiences. This study offers an original analysis of the aesthetic use of sound in cinema through the lens of Bertolt Brecht’s theory of alienation, focusing specifically on film Memoria (2021), directed by Apichatpong Weerasethakul. Memoria becomes the subject of this inquiry due to its unique sound design, which leads the audience and its protagonist on a journey through abstract concepts such as identity, space, and memory, guided by an undefined sound. Brecht’s alienation effect, originally developed for the theatre, lends itself to reinterpretation within multilayered narrative forms like cinema, where visual design and sound aesthetics can together foster critical distance. Brecht’s alienation theory promotes a theatrical aesthetic in which the audience remains detached from the dramatic flow, maintaining a reflective and critical stance toward the narrative an approach that also translates meaningfully to the cinematic medium. Weerasethakul’s Memoria, with its unconventional use of sound, constructs a cinematic atmosphere that not only tells a story but also challenges the perception of time, memory, and space anchoring these themes deeply in a quasi-realist framework. Simultaneously, this study investigates how Brecht’s alienation theory can provoke critical engagement with fictional worlds through sound, by exploring the phenomenon of estrangement using Michel Chion’s key concepts: acousmêtre, anempathetic sound, sound bridge, and vococentrism. These theoretical tools enable a deeper reflection on how sound in cinema may disrupt narrative realism and generate estrangement in the audience. Thus, while analyzing the film's distinct sonic narrative, this study assumes that these concepts will also illuminate and enrich the broader discussion.
Sinemada sesin varlığı, görsel imajın anlatı gücünü paylaşan belki de kimi zaman tek başına sorumluluk alabilen bir niteliğe sahiptir. Ses üzerinden kurulan sinema estetiği, izleyicinin algısını şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda anlatının duygusal ve kavramsal derinliğini ve lezzetini de arttırabilir. Anlatının şekillenmesinde ses tasarımının incelikli estetik dengesi önemlidir, çünkü sinema hem görsel hem de işitsel unsurların ahenkli anlatımlarını gerçek yaşamdan referans alarak sunmaktadır. Bu çalışma, sinemada sesin estetik kullanımını Bertolt Brecht’in yabancılaşma kuramı ekseninde değerlendirerek, yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un Memoria (2021) filmi üzerinden özgün bir analiz sunmaya çalışmaktadır. Memoria, izleyici ve ana karakterin duyabildiği tanımsız bir sesin peşine düşerken sorguladığı kimlik, mekan, bellek gibi geniş kavramları sorgulatmaya yönelik ses tasarımıyla sinematik ses kullanımında özel bir film olmasıyla bu çalışmaya konu olmaktadır. Brecht’in tiyatro için geliştirdiği yabancılaştırma etkisi, sinema gibi çok katmanlı anlatı sanatlarında hem görsel tasarım hem de ses estetiği aracılığıyla düşünsel bir mesafe yaratmak için yeniden yorumlanmaya açıktır. Brecht’in yabancılaştırma kuramı, izleyicinin mizansenin dramatik akışına kapılmadan, hikâyeye mesafeli durarak kendi eleştirel mesafesini koruması üzerine bir tiyatro estetiğidir ve aynı zamanda sinema alanında da yorumlanmaya olanak tanımaktadır. Weerasethakul’un Memoria filmi, sıra dışı işitsel kurgusuyla izleyiciye sadece bir hikâye anlatmanın ötesinde; gerçekle bağı kuvvetle tutan unsurlar olarak, bellek, zaman ve mekân algısını büken bir sinematik atmosfer sunmaktadır. Aynı zamanda bu çalışma, yabancılaştırma kuramının, sinemada ses aracılığıyla kurmaca dünyaya olan eleştirel bakışı nasıl tetiklediğine odaklanırken, yabancılaşma olgusunu Michel Chion’un acousmêtre, anempathetic sound, sound-bridge ve vococentrism kavramları aracılığıyla ele almaya çalışmaktadır. Bu kavramlar, sinemada kullanılan ses tarzının anlatıdaki gerçekliği nasıl kırabileceği, bükebileceği ve izleyicide yabancılaşmayı nasıl üretebileceği üzerine düşünmeyi derinleştirebilecek niteliktedir. Dolayısıyla, Memoria filminin ayrışan sessel anlatısını analiz ederken, tartışmanın derinleşmesine de ışık tutacakları varsayılmaktadır.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Photography, Video and Lens-Based Practice, Fine Arts |
Journal Section | Review Articles |
Authors | |
Publication Date | September 25, 2025 |
Submission Date | July 3, 2025 |
Acceptance Date | September 3, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Issue: 9 |