Menâkıb-nâmeler İslâm edebiyatlarında ilk defa IX. asırdan itibaren yazılmaya başlanan hadis kitaplarında görülür. Sonraki asırlarda tasavvufun yaygınlık kazanmasına bağlı olarak sûfilerin derin manalı sözlerini ve örnek alınması gereken davranışlarını anlatmada kullanılmıştır. Türk edebiyatında menâkıb-nâme yazma geleneğinin XI. yüzyılda başladığı kabul edilir. XV. asırdan itibaren Anadolu sahasında menkıbe kitaplarının sayısı gittikçe artar. Bu artış yalnızca menâkıb-nâmeler için değil bütün Osmanlı edebiyatı ürünleri için yapılabilecek bir genellemedir. XVII ve XVIII. asırlar ise menâkıb-nâme türüne ait örneğin en fazla görüldüğü dönemdir. Menâkıb-nâmeler hem sözlü hem de yazılı edebiyatımızın ürünü olarak ortaya çıkar. Menâkıb-nâmelerin kahramanları hayal ürünü değil, bizzat yaşamış kimselerdir. Bu kimseler dini bakımdan yüksek mertebelere ulaşmış kişilerdir. Menâkıb-nâmelerdeki olayların yeri ve zamanı bellidir. Biçimce gayet kısa ve sade bir anlatım tarzı vardır. Menâkıb-nâmeler, sanat endişesinden uzak eserler olduğu ve sözlü edebiyattan yazılı edebiyata aktarıldıkları için dilleri gayet açık ve anlaşılır edebi metinlerdir. Menâkıb-nâmeleri diğer edebî eserlerden ayıran en büyük özellik içerik ve dil açısından ortaya koyduğu bu farklılıktır. Menkıbe yazma geleneği temel olarak iki farklı isimle anılmaktadır. Bunlardan birincisi Allah yolunda savaşanların hayatlarını, kahramanlıklarını ve güçlerini anlatan Dânişmend-nâmeler ve Battal-nâmeler’dir. İkincisi ise takva sahibi kimselerin, velîlerin anlatıldığı Saltuk-nâme türü kitaplardır. Yazıldıkları dönemlerin sosyal ve kültürel hayatı hakkında zengin bilgileri de aktaran menâkıb-nâmeler, Türk tarihi açısından da önemli birer vesika olma özelliği taşırlar
Saintly stories (Menâkıb-nâmeler) first began to appear as a literary form in the Islamic Literature in Hadith books written in the 9th century A.D. In the following centuries, parallel with the spread of Sufism, saintly stories were widely written on the meritorious lives of the Sufi masters and their words of wisdom. In the Turkish literature, this literary form sprouted in the 11th century A.D and proliferated especially in the 15th century Anatolian domain as also did other forms of Ottoman Literature. The majority of Saintly Stories in the Ottoman era were written in the 17th and 18th centuries. Saintly stories have been transmitted to future generations both orally and in a written form. The main characters in these stories are not fictitious but those who actually lived and are regarded as holy. The timing and setting of the events narrated in these stories are known with certainty. Saintly stories are generally concise and written in a plain and unvarnished language, making them easily apprehensible to a large audience. The mystical content, plain language used, and concise writing form are features peculiar to saintly stories distinguishing them from other forms of Ottoman literature. Saintly stories can be classified into two types with respect to the attributes of the persons about whom they were written. The first type of saintly stories, called Dânişmend-nâmeler or Battal- nâmeler, describes the lives of those who have fought in the way of god, their powerful personalities and their heroic deeds. The second type, called Saltuk-nâmeler, is written to describe the pious and meritorious lives of people who are attributed a holy persona. Saintly stories shed light on the social and cultural aspects of the societies and times in which they were written and thus provide important context to events shaping the Turkish history
Other ID | JA39CJ27VY |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | June 1, 2013 |
Published in Issue | Year 2013 Volume: 43 Issue: 1 |