Based on a field research of a specific strictly patriarchal Sufi group based in contemporary Turkey, this article examines how Sufi women’s embodied acts (everyday actions and interactions and ritual performances) relate to the idea of Derridian haunted narratives as political devices that are used to limit women’s potential for spiritual growth. In order to analyse the current role women of a strictly patriarchal Sufi order play in contemporary Turkey, I focus on the theory of “hauntology,” “dramaturgical analysis of everyday life” and “performativity” and examine how past events, memories, traumas and cultural narratives haunt and shape current day performances including women’s worship rituals and their presentation of self in everyday life (Derrida, 1994; Goffman, 1956; Butler). This article focuses on how despite the haunted experiences that may somehow limit women’s potential for self discovery and spiritual elevation, more and more younger women, witnessing each other’s embodied acts, seek to separate themselves physically and mentally from their patriarchal ghosts and realize their potentials as Sufi teachers, educators and artists. While hauntology often relates to oppressive experiences, it also opens up spaces for resistance and subversion. Women use Sufi rituals and arts to fight the oppression of what they perceive as false Islam. This article argues how performing Sufi zikir, poetry readings and whirling turn into acts of resistance as well as worship with the embodied acts of Sufi women, who seek a release from their haunted minds
Bu makale, günümüz Türkiye’sinde faaliyet gösteren katı ataerkil bir Sufi grubuna ilişkin saha araştırmasına dayanarak, Sufi kadınların bedenselleşmiş eylemlerinin (gündelik pratikler, toplumsal etkileşimler ve ritüel performanslar) Derridacı “musallat anlatılar” (haunted narratives) kavramıyla nasıl ilişkilendiğini ve bu anlatıların kadınların manevi gelişim potansiyellerini sınırlandırmaya yönelik siyasi araçlar olarak nasıl işlev gördüğünü incelemektedir. Katı ataerkil bir Sufi tarikatına mensup kadınların çağdaş Türkiye bağlamındaki rollerini analiz edebilmek adına, “hayaletoloji” (hauntology), “gündelik hayatın dramaturjik analizi” ve “performativite” kuramlarına odaklanılmakta; geçmiş deneyimlerin, anıların, travmaların ve kültürel anlatıların, kadınların günümüzdeki ibadet pratikleri ile gündelik yaşamda kendilik sunumlarını nasıl şekillendirdiği tartışılmaktadır (Derrida, 1994; Goffman, 1956; Butler). Bu çalışma, kadınların öz keşif ve manevi yükseliş potansiyellerini sınırlandıran musallat deneyimlere rağmen, giderek artan sayıda genç kadının birbirlerinin bedensel pratiklerine tanıklık ederek ataerkil hayaletlerden fiziksel ve zihinsel düzeyde ayrışmaya çalıştığını ve kendilerini Sufi öğretici, eğitimci ve sanatçı kimlikleriyle gerçekleştirmeye yöneldiğini ileri sürmektedir. Her ne kadar hayaletoloji çoğunlukla baskı deneyimleriyle ilişkilendirilse de, aynı zamanda direniş ve altüst etme (subversion) için yeni imkân alanları da açmaktadır. Kadınlar, algıladıkları “sahte İslam”ın baskılarına karşı mücadele aracı olarak Sufi ritüelleri ve sanatsal pratikleri kullanmaktadır. Bu bağlamda, bu makale, Sufi kadınların gerçekleştirdiği zikir, şiir okumaları ve sema gibi ritüel pratiklerin yalnızca ibadet değil, aynı zamanda direniş biçimleri olarak da tezahür ettiğini; bu bedenselleşmiş eylemlerin, kadınların musallat olmuş zihinlerinden arınma ve özgürleşme çabalarının bir parçası olduğunu savunmaktadır.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Performing Arts (Other) |
Journal Section | Research Articles (Double blind peer reviewed and open to be indexed) |
Authors | |
Publication Date | June 26, 2025 |
Submission Date | March 29, 2025 |
Acceptance Date | June 26, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 11 Issue: 21 |