Bu makale, kentsel dönüşüm girişimleri ile afetten etkilenen bölgelerdeki toplulukların algılanan ihtiyaçları arasındaki etkileşimin eleştirel bir incelemesini sunmaktadır. Makale, etkili kentsel dönüşüm uygulamalarının, afetlerin ardından sürdürülebilir kalkınmayı ve dayanıklılığı teşvik etmek için yerel nüfusun taleplerine ve ihtiyaçlarına öncelik vermesi gerektiğini savunmaktadır. Makale aynı zamanda, kentsel dönüşümü afet sonrası iyileştirme çerçevesinde bağlamsallaştırarak başlamakta ve önemli yıkımlar yaşamış toplulukların karşılaştığı benzersiz zorlukları vurgulamaktadır. Kentsel dönüşümle ilgili mevcut literatür gözden geçirilmekte ve etkilenen bölgelerin sosyo-kültürel, ekonomik ve çevresel bağlamlarının anlaşılmasının önemi vurgulanmaktadır. Yazarlar, kentsel planlamaya yönelik geleneksel yukarıdan aşağıya yaklaşımların genellikle bölge sakinlerinin nüanslı ihtiyaçlarını göz ardı ettiğini, bunun da etkisiz ve hatta zararlı sonuçlara yol açtığını ileri sürmektedir. Çeşitli vaka çalışmalarının kapsamlı bir analizi sunulmakta ve algılanan ihtiyaçların kentsel dönüşüm çabalarının başarısını nasıl önemli ölçüde etkileyebileceği gösterilmektedir. Yazarlar, deprem sonrası yeniden yapılandırmalar, sel kurtarma çalışmaları ve afet eğilimli bölgelerdeki kentsel canlandırma projeleri de dahil olmak üzere çeşitli coğrafi bağlamlardan elde edilen ampirik kanıtlardan yararlanmaktadır.
Bu vaka çalışmalarına göre, kentsel dönüşüm stratejileri yerel toplulukların ifade edilen ihtiyaçları ve istekleriyle uyumlu olduğunda, sonuçlar belirgin şekilde daha olumlu olmakta, bu da sosyal uyumun artması, ekonomik canlanma ve yaşam kalitesinin iyileşmesiyle sonuçlanmaktadır. Makale ayrıca, kentsel planlamada genellikle ekonomik ölçütlere toplum katılımı yerine öncelik veren hakim metodolojileri eleştirmektedir. Kentsel dönüşüm sürecinin her aşamasında paydaş girdilerini içeren katılımcı yaklaşımları savunmaktadır. Yazarlar, toplum temelli katılımcı araştırma ve katılımcı tasarım gibi çerçeveleri, tüm sosyal tabakaların seslerinin duyulmasını ve planlama süreçlerine entegre edilmesini sağlamanın etkili araçları olarak vurgulamaktadır. Sonuç olarak makale, afet bölgelerindeki kentsel dönüşümün yalnızca fiziksel yıkıma bir yanıt değil, aynı zamanda toplumun algılanan ihtiyaçlarını yansıtacak şekilde yeniden inşa etmek için bir fırsat olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kentsel dönüşüm uygulamalarını bölge sakinlerinin yaşanmış deneyimlerine ve isteklerine dayandırmak suretiyle şehirler dayanıklılığı ve sürdürülebilirliği teşvik edebilir. Yazarlar, şehir planlamasında toplum katılımına öncelik veren ve afetten etkilenen bölgelerin geleceğini şekillendirmede yerel bilginin içsel değerini kabul eden bir paradigma değişikliği çağrısında bulunmaktadır.
The article presents a critical examination of the interplay between urban transformation initiatives and the perceived needs of communities in disaster-affected regions. The article argue that effective urban regeneration practices must prioritize the voices and needs of local populations to foster sustainable development and resilience in the aftermath of disasters. The article begins by contextualizing urban transformation within the framework of disaster recovery, highlighting the unique challenges faced by communities that have experienced significant disruptions. It reviews existing literature on urban regeneration, emphasizing the importance of understanding the socio-cultural, economic, and environmental contexts of affected areas. The article assert that traditional top-down approaches to urban planning often overlook the nuanced needs of residents, leading to ineffective or even detrimental outcomes. A comprehensive analysis of various case studies is presented, illustrating how perceived needs can significantly influence the success of urban transformation efforts. The article draw on empirical evidence from diverse geographical contexts, including post-earthquake reconstructions, flood recovery efforts, and urban revitalization projects in disaster-prone areas. These case studies reveal a consistent pattern: when urban regeneration strategies align with the expressed needs and aspirations of local communities, the outcomes are markedly more positive, resulting in enhanced social cohesion, economic revitalization, and improved quality of life. The article further critiques the prevailing methodologies in urban planning that often prioritize economic metrics over community engagement. It advocates for participatory approaches that incorporate stakeholder input at every stage of the urban transformation process. The article highlight frameworks such as community-based participatory research (CBPR) and participatory design as effective means to ensure that the voices of marginalized groups are heard and integrated into planning processes. In conclusion, the article posits that urban transformation in disaster areas should not only be a response to physical destruction but also an opportunity to rebuild in a manner that reflects the perceived needs of the community. By grounding urban regeneration practices in the lived experiences and aspirations of residents, cities can foster resilience and sustainability. The article call for a paradigm shift in urban planning that prioritizes community engagement and recognizes the intrinsic value of local knowledge in shaping the future of disaster-affected areas.
| Primary Language | Turkish |
|---|---|
| Subjects | Fine Arts |
| Journal Section | Reviews |
| Authors | |
| Publication Date | August 18, 2025 |
| Submission Date | July 23, 2025 |
| Acceptance Date | August 18, 2025 |
| Published in Issue | Year 2025 Volume: 3 Issue: 6 |