Suç, insanlık tarihinin Hz. Âdem ve Havva’nın yasak meyveye yaklaşmaları ile başlayıp, Habil’in Kabil’i öldürmesi ile süren ve insan var oldukça var olacak olan bir olgudur.
İnsan, fıtratının bir sonucu olarak hataya düşmektedir. Peygamberlerin zelleleri/ayak sürçmeleri de göz önünde bulundurulursa hatasız insan yoktur diyebiliriz.
İşlenen bir suçun etkilediği farklı kesimler bulunmaktadır. Genelde bütün topluma etkileri olmakla birlikte özelde mağdur ve yakınları etkilenmektedir. Mağduriyete sebep olması bir yana suçlunun kendisi ve tabiki suçlu yakınlarını da unutmamak gerekmektedir. Dolayısıyla konu dengeli bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır.
Bir suçun cezasız kalması mağdur tarafında intikam duygularını tetiklenmesine, adalete güvenin zedelenmesine ve toplumda kargaşaya yol açabilir. Suçlu tarafından bakılınca da suçlular, bilerek ya da bilmeyerek işledikleri hatanın/hataların etkisi ile toplumdan uzaklaşıp yalnızlaşabilir. Suçluluk psikolojisiyle çöküntü yaşayabilir.
Kâinatta her bir varlığını hayat seyrini sürdürdüğü yörüngesi bulunmaktadır. İnsan da bir yönüyle kâinatın yürüyüşüne dâhil olmakla birlikte potansiyeli ve imtihan için gönderilmiş olması nedeni ile hayat seyrini devam ettireceği yörüngesi/sıratı mustakim tercihine bırakılmıştır. Suç işlemek bir nevi istikametinden/yörüngesinden çıkmaktır. Yörüngesinden çıkmış insanı tekrar yörüngesine dâhil etmek hem o insana, hem de yörüngesinden çıkışı ile tehlike oluşturduğu diğer varlıklara, zulmüne engel olarak zâlime ve zulümden etkilenen mazluma şefkat olduğunu ifade edebiliriz.
Bu makalede Hz. Peygamber sallahü aleyhi ve sellem’in suça, suçlulara, suç isnad edilenlere yaklaşımını ele almak istiyoruz.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Haziran 2020 |
Gönderilme Tarihi | 18 Mart 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 11 |