Bir bireyin, bir toplumun hatta bir medeniyetin hayat ve ölüm karşısındaki duruşu,
hayatı ve ölümü duyuş, seziş, algılayış, düşünüş ve kavrayışı dünya görüşlerine göredir.
Dünya görüşlerindeki değişim, hayat ve ölüm karşısında duruşu da değiştirir. Ölüm
karşısında sergilenen duruş, aslında hayata nasıl bakıldığı, hayatın nasıl anlaşıldığıyla
ilgilidir. Diğer bir ifadeyle ölüm hakkındaki her yorum, özünde hayatın anlamı üzerine
yapılan bir yorumdur. Post/modern zamanlarda ölüm gerçekliği, giderek konuşulmaması
gereken, yaşarken unutulması gereken bir duruma dönüşmektedir. Geçmişte olduğu gibi
hayata ışık tutan, hayatın bir parçası, hatta hayatın özsuyu olarak görülmez haldedir.
Ölümle hayat arasındaki ilişki giderek kopmakta ve aralarındaki mesafe gün geçtikçe
artmakta, geçmişteki iç içelik ölümün hayatın çok uzağına taşınmasında yerini kaçışa
bırakmaktadır. Modern seküler dünya görüşünün, acı ve ölümü anlamsız, korkunç,
ihmal edilmesi ve mümkün olduğunca uzun süre ertelenmesi; ağrı ve acı dayanılmaz
hâle geldiğinde de derhal gerçekleştirilmesi gereken bir olgu anlayışı giderek zihinlere yerleşiyor. Kişinin özerk bir birey olarak hayatı üzerinde yegâne otorite oluşu, ölümü
zaman, yöntem ve durumu kendi kontrolünde olan kişisel tasarıma dönüştürerek ilâhi
yazgı olmanın dışına çıkarıyor. Hayatın değer ölçüsü yaşam kalitesi oluyor. Bu çalışmada
modernite din ilişkisini, sekülerleşme paradigması düzleminde ölüm gerçekliğinden
hareketle ele alacak ve sekülerleşme sürecinin çok boyutlu niteliğini ölüm olgusu
üzerinden ortaya koyacağız.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | June 22, 2018 |
Submission Date | June 7, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 5 Issue: 1 |