Justice is one of the leading subjects of Sufism and politics in both the classical and modern periods. It is not possible to establish a sustainable mindset without the concept of justice, especially in the fields of Sufism and politics. Although justice is generally associated with politics, it also holds an important place in the Sufi tradition. However, research on the relationship between Sufism and justice is quite limited and remarkable. This situation is probably because Sufis generally have an abstaining attitude towards politics while maintaining a certain distance in their dealings with politicians. It is of great importance to conduct further research on the relationship between Sufism and justice and to examine this issue in depth. Sufism is traditionally related to internal transformation and spiritual quests, but the concept of justice also has an important place in this context. Sufi teachings emphasize that balance and justice should be achieved in the individual's inner world. This balance and justice manifest itself in one's internal struggle, his dedication to God, and his relationships with other people.. While the Sufi tradition encourages the individual to achieve inner justice and find balance, it also encourages fair behavior in the outside world. Therefore, Sufism's relationship with justice plays an important role at both individual and social levels. Comprehending this relationship is critical in understanding how Sufism affects people's spiritual and social lives. Studies carried out in this direction look more deeply at the concept and practices of justice in Sufism. These studies aim to understand and clarify Sufism's understanding of justice and how this understanding is reflected in daily life. In this way, people can develop a more comprehensive understanding of living a more just life at the individual and societal levels. In addition, this study aims to help understand the Sufis' thoughts about justice and to contribute to today's justice discussions. As a method, the study examined the views of Sufis, who are considered to be the leading theorists of Sufism, on justice. In this direction, this study focuses on the ideas of important Sufis such as Ḥārith b. Asad al-Muḥāsibī (d. 243/857), Sahl b. Abdullah Al-Tustarı (d. 283/896), Muḥammad b. Ibrāhīm Kalâbâzî, (d. 380/990), Ebı̄ Tālib al-Mekkî (d. 386/996), Abū Nu‘aym al-İsfehânî (d. 430/1038), Abdülkerîm b. Hevâzin al-Kuşeyrî d. 465/1072), Muhammad b. al-Ghazālī (d. 505/1111), Muhyiddîn Ibn al-ʿArabī (d. 638/1240), and Jalāl al-Dīn Rūmī (Mawlānā) (d. 672/1273). In this regard, this study examines how Sufis addressed the notion of justice in their writings, the significance they attributed to both religious and societal aspects of justice, and the prominence they accorded to principles such as inner balance, mercy, submission, and social justice. Thus, the depth and comprehensiveness of the Sufi tradition's understanding of justice is revealed. As a result, it has been seen that the understanding of justice of the Sufis in question is based on deep and comprehensive principles such as internal balance, mercy, submission and social justice, as well as external legal systems. It is because they saw justice not only in obeying the laws, but also in the existence of balance, mercy and submission in people's inner worlds. As a matter of fact, ensuring social justice is achieved not only by determining punishments, but also by people being merciful, fair and submissive towards each other. Therefore, the Sufis' understanding of justice has a deep and comprehensive perspective beyond external legal systems.
Adalet hem klasik hem de modern dönemde tasavvuf ve siyasetin önde gelen konularından biridir. Özellikle tasavvuf ve siyaset alanlarında, adalet kavramı olmadan sürdürülebilir bir düşünce yapısı kurmak mümkün değildir. Adalet, genellikle siyasetle ilişkilendirilse de İslam Hukuku'nda da çok önemli bir yer tutar. İslam Hukuku, adaletin sağlanması ve korunmasını temel amaçlarından biri olarak görür. Adalet, İslam Hukuku'nda sadece bireyler arasındaki ilişkilerde değil, aynı zamanda devletin ve toplumun düzeni ve refahı için de hayati bir öneme sahiptir. Bu nedenle, İslam Hukuku'nun temel prensiplerinden biri adalettir ve bu prensip, İslam toplumlarında adaletin sağlanması ve korunması için çeşitli yollar ve kurumlar oluşturmuştur. İslam Hukuku’nda önemli bir yere sahip olan adalet kavramının tasavvuf ilmiyle de bağlantılı olarak ele alınması konunun farklı perspektiflerini görme açısından önem arz etmektedir. Zira tasavvuf, içsel bir dönüşüme ve manevi arayışlara yoğunlaşan bir ilimdir ancak adalet kavramı da bu bağlamda önemli bir yer tutar. Tasavvufi öğretiler, bireyin iç dünyasında denge ve adaletin sağlanması gerektiğini vurgular. Bu denge ve adalet, kişinin nefsiyle mücadelesinde, Allah'a olan bağlılığında ve diğer insanlarla ilişkilerinde kendini gösterir. Tasavvuf geleneği, bireyin içsel adaleti sağlamasını ve dengesini bulmasını ifade ederken, aynı zamanda dış dünyada adil davranışları teşvik eder. Bu nedenle, tasavvufun adaletle ilişkisi hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli bir rol oynar. Söz konusu ilişkiyi anlamak, tasavvufun insanların manevi ve toplumsal hayatlarına nasıl etki ettiğini anlamak açısından kritiktir. Esasında tasavvuf-adalet ilişkisini kuran çalışmalar, adalet kavramına ve uygulamalarına daha derin manalar yüklemeyi hedeflemektedir. Bu çalışmanın amacı da zikredilen hususla beraber tasavvufun adalet anlayışını ve bu anlayışın günlük hayata nasıl yansıdığını anlamak ve açıklığa kavuşturmaktır. Zira böylelikle insanlar hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha adil bir yaşam sürmeye yönelik kapsamlı bir anlayış geliştirebilirler. Çalışmanın diğer bir amacı ise mutasavvıfların adalet hakkındaki düşüncelerinin anlaşılmasına ve günümüzdeki adalet tartışmalarına katkı sağlamaktır. Araştırmada yöntem olarak bilhassa tasavvuf ilminin önde gelen teorisyenleri kabul edilen mutasavvıfların adalet konusundaki görüşleri esas alınmıştır. Dolayısıyla özellikle Hâris b. Esed Muhâsibî (öl. 243/857), Sehl b. Abdullah Tüsterî (öl. 283/896), Muhammed b. İbrahim Kelâbâzî (öl. 380/990), Ebû Tâlib el-Mekkî (öl. 386/996), Ebû Nuaym el-İsfehânî (öl. 430/1038), Abdülkerîm b. Hevâzin Kuşeyrî (öl. 465/1072), Muhammed b. Gazzâlî (öl. 505/1111), Muhyiddîn İbnü’l-Arabî (öl. 638/1240), Mevlânâ Celâledddîn-i Rûmî (öl. 672/1273) gibi önemli mutasavvıfların fikirleri araştırmanın kapsamını oluşturmuştur. Bu bağlamda söz konusu mutasavvıfların eserlerinde adalet kavramını nasıl ele aldıkları, adaletin dini ve toplumsal boyutlarına verdikleri önem, içsel denge, merhamet, teslimiyet ve toplumsal adalet gibi prensiplere verdikleri vurgu gibi konular araştırılmıştır. Böylelikle tasavvuf geleneğinin adalet anlayışının derinliği ve kapsamlılığı ortaya konmuştur. Sonuç olarak söz konusu mutasavvıfların adalet anlayışının dışsal hukuk sistemlerinin yanı sıra içsel denge, merhamet, teslimiyet ve toplumsal adalet gibi derin ve kapsamlı prensiplere dayandığı görülmüştür. Zira onlar adaleti sadece yasalara uymakla değil, aynı zamanda insanların iç dünyalarında denge, merhamet ve teslimiyetin varlığında da görmüşlerdir. Nitekim toplumsal adaletin sağlanması, sadece cezaların belirlenmesiyle değil, aynı zamanda insanların birbirlerine karşı merhametli, adil ve teslimiyet içinde olmalarıyla da gerçekleşir. Bu nedenle, mutasavvıfların adalet anlayışı dışsal hukuk sistemlerinin ötesinde, derin ve kapsamlı bir perspektife sahiptir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Sufism |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 28, 2024 |
Submission Date | March 3, 2024 |
Acceptance Date | April 29, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 66 |